Yavuz Sultan Selim, 1517 yılında Mısır’da Mercidabık ve Ridaniye meydan savaşını kazandıktan sonra İstanbul’a dönerken Söke ovasından geçtiği tarihi belgelerle kanıtlamıştır.Yavuz Sultan Selim, dönüş yolculuğunda geceyi Söke ovasında geçirmeye karar vermiş. Yol yorgunluğunu gidermek için Otağ kurmuş. Ancak bölgedeki yörüklerin, gece boyu süren eğlencesi yüzünden, padişahın gözüne uyku girmemiş. Sabah olmuş Padişah Türkmen Beyini otağına davet etmiş ve “gece boyu çaldınız eğlendiniz bunun sebebi nedir?” diye sormuş.yTürkmen Bey’i, “Gece bir kızımız dünyaya geldi. Sultanım demiş.Padişah katibine: “Yaz bu bir fermandır. Yeni doğan kız çocuğuna gözün gördüğü yere kadar oluşacak tımarı armağan ediyorum” demiş.

İstanbul’a gidince padişah Yavuz Sultan Selim sözünde durmuş ve kız Tımarının aileye verildiğine dair ilgili berat ve fermanı yörük beyine göndermiştir.

Bu tarihte Söke Ovasında tek yerleşim yeri tek kışlanın altındaki Akça Şehirdir. Söke’nin kuruluşu 1500 yılının sonuna rastlamaktadır.

Yıllar birbirini kovalamış, yörüklerin kız tımarını kaç yüz yıl mülk olarak kullandıkları bilinmiyor. Ta ki Galip Hanaylı’yı Söke incir kooperatifine odacı olarak işe alan Kazım Göktepe’ye derdini anlatıncaya kadar.

Bir gün Galip Hanaylı elindeki tapu senetleriyle kooperatife gelir. “Bey bunlar benim arazimin tapusu. Ama ailezimin elinde böyle bir çiftlik yok” demiş.

Kazım Göktepe Galip dayının getirdiği tapu senetlerini inceleyince, onun doğru söylediğini anlamış. Gerçekten Galip Hanaylı’nın elinde kız tımarı’nın tapusu vardır.

ATATÜRK SÖKE’DE

Asrımızın yetiştirdiği devlet adamı ve Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesine yükseltmeyi amaçlayan Ulu Önder Atatürk, 8 Şubat 1924 tarihinde eşi Latife hanım ve beraberindeki zevatla birlikte Söke’yi ziyaret etmişlerdi.Atatürk 8 Şubat 1924 günü özen trenle, İzmir’den hareket eder mahiyetindekiler arasında kendilerini Söke’ye davet etmek üzere İzmir’e giden Hüseyin Avni Özbaş ve Kuşadası’na davet eden Mahmet Esat Bozkurt’ta vardır. Atatürk aynı gün saat 15.00 sıralarında Abelaki semtinde çok büyük bir kalabalık tarafından coşkun sevgi gösterileriyle karşılanır. İlk önce laletepe okulunun önünde bir süre dinlenir. Oradan hükümet konağına gidilir. Buradaki temas ve incelemelerini tamamlayan Atatürk, Belediye’ye gelir. Belediye Başkanı Mustafa Ersoy şehrin sorunlarını anlatır. Bu sırada şehrin eşrafından Kazım Göktdepe, yanında Galip Hanaylı’nın da bulunduğu sırada Kız Tımarı tapularını Atatürk’e gösterir ve Galip Hanaylı’nın durumunu anlatır ve “Elde berat ve ferman var ama Galip Hanaylı’nın bir karış toprağı bile yok” demiş. Bunun üzerine Atatürk, Galip Hanaylı’nın elindeki tapuları inceledikten sonra hayretini gizleyemez. Tapu senetlerinde gerçekten Yavuz Sultan Selim’in turası var demiş. Bu berat ve fermanın çok değerli bir evrak olduğu onu ve bu evrakların muhakkak Ankara’ya gönderilmesini söyler. Atatürk o gün tapu senedi ve fermanların hangi kuruluşlara gönderileceğini de belirtir.

Atatürk yaverini çağırtıp Galip Hanaylı’nın adres ve kimliğini aldırır ve ona aylık bağlatır. 1938 yılına kadar kendisine bağlanan aylığı muntazaman alır ve Atatürk’ün ölümünden sonra maaşı kesilir.

Demek ki Galip Hanaylı’ya devlet değil, Atatürk maaş veriyordu.

Atatürk aynı gün Söke’den ayrıldı. Ama Galip Hanaylı, Padişah Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında aileye verdiği ferman ilam ve beratı Ankara’ya ulaştırmanın telaşı içine düştü. Sonunda Ankara Üniversitesi Türk İnkılap tarihi enstitisüne 16 parçadan oluşan vesikeleri 100 lira karşılığında satar. (1944)

Ama ne yazık ki 30 bin dönümlük çiftlik elden gittiği gibi, 100 lirayı da almak Galip Hanaylı’ya nasip olmadı. Şimdiye kadar anlatmaya çalıştığım olayları bir hikaye ve kurgu sanmayın. Anlattıklarım tamamen gerçeğe dayanıyor.

Bir ara Galip Hanaylı’nın varisleri kız tımarını yeniden aileye kazandırmanın yollarını aradılar. Ferman, ilam ve beratı elinde bulunduran kurumlarla yazışmalar yapıldı.Aile kız tımarı ile en azından 150 yıl boyunca temasını kesmiş. Tek kuruş vergi bile ödenmemiş. Söke Ovasından 1700 yılların başında yeni tımarlar kurulurken kız tımarının Kocagöz tımarına dahil edildiği görülüyor. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü müdürlüğünden cevabı yazılar, olayın doğruluğunu kanıtlamaktadır. Ayrıca T.C. Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği 1421/29926/24486/81 sayı ve 4.6.1981 günlü yazıda konu ile yakından ilgilendiği belirtiliyor.Galip Hanaylı, teslim ettiği 16 adet belge, ferman ve ilamlar, Enstitü arşivinde 535/41-32-4152 numara ile kayıtlıdır. Ama binlerce dönümden oluşan Yavuz Sultan Selim’in kız bebeğe bağışladığı kız tımarı, zamanında sahip çıkılmadığı için günümüzde başkalarının malı olmuştur. Galip Hanaylı’nın durumunu çok iyi bilen Akçakaya Alaybeyi torunu Kazım Göktepe kuruluşunu ve başkanlığını yaptığı Söke İncir Tarım Satış Kooperatifine onu odacı olarak almıştır. O yıllarda SSK gibi kurumlar olmadığı için nam-ı diğer Galip Dayı emekli bile olamadı. 102 yaşına kadar yaşadı. (1865-1697) En büyük serveti uzun yaşamı oldu. Evlatları tarafından gözetildi. Kısacası Yavuz Sultan Selim’in aileye bağışladığı binlerce dönüm araziye rağmen fakir yaşadı. Yaşamının özeti bu. Galip Hanaylı için daha ne söylenebilir ki?