Hani, “Günlerin nasıl geçiyor?” ya da “Görüşmeyeli neler yaptın?” sorularına pek çok kişi biraz sitemkâr bir şekilde “Ne olsun, sıradan günler işte! İşe, okula git, eve gel, ye, iç yat, uyu derken geçiyor günler…” Ya da “Çok sıkıcı, tüm gün evde tıkılıp kaldım” diye yanıt verir ya, o günlerden söz ediyorum. Bu yanıtlarda günlerin monotonluğu vurgulanır üstü kapalı olarak. Sürekli aynı yerler, aynı yollar, aynı insanlar derken alışkanlık durumuna dönüşen yaşamdan bıkkınlık gizlidir o yanıtlarda.
Sizi bilmem ama ben ‘sıradan günleri’ severim.
SIRADAN GÜNLER
Ne yazık ki ‘sıradan’ dediğimiz günlerin değeri çok geç anlaşılır.
Oysa işe gitmek, okula gitmek demek, çalışmakta olduğumuz bir işimiz, okuduğumuz okulumuz var diye şanslıyız demektir.
“Ye, iç yat” demek, karnımızı doyuracak kadar şanslı ve yiyebilecek, içebilecek kadar sağlıklıyız demektir.
“Yatıp uyumak” demek, sabaha dek uykularımızı kaçıran kaygılarımız, düşünmek zorunda olduğumuz büyük sorunlarımız, ağrıdan sızlayan bedenimiz yok demektir.
“Evde tıkılıp kalmak” demek, başımızı sokacak bir evimiz, kirayı ödeyebilecek gücümüz var demektir.
Sıradan günler; uzunca zamandır yapmak isteyip yapamadıklarımızı yapabilmek için de fırsat sunar bize. Örneğin eğer evdeysem kendi çekmecelerimi düzenlemeye girişirim. Ya da okuduğum bir kitabı az sayfalar kalmışsa bitirmek isterim. Yazmak istediğim konu hakkında kaynakları araştırırım. Sıradan diye düşündüğüm günü nitelikli bir güne döndürmenin mutluluğunu yaşarım. Sağlıklı olanlarsa dışarıya çıkabildikleri için ev dışında programlar yapabilir, çözüm getirecekleri işlerini gerçekleştirebilirler.
İşe gidenler ise bulunduğu iş yerinin ve görevinin özelliğine göre sıradan güne renk katacak bir şeyler yapabilirler. Yönetici ise ona bağlı çalışanlarla bir kısa toplantı yaparak kahve ikramı eşliğinde iş sıkıntılarını dinleyip çözümünde yardımcı olabilir. Çalışanlarına yaptığı bu motivasyonla hem iş yerinin verimini artıracaktır, kendisi de çalışanlarıyla kurduğu iletişimin huzur ve mutluluğunu yaşayacak, sıradan güne iki taraf için de canlılık katmış olacaktır.
YAŞARKEN BİLMİYORUZ NE YAZIK Kİ…
Sıradan günler hep yanı başımızda olan, bizi mutlu etmek için elinden gelen her şeyi yapan ve yaptıklarını gözümüzün içine sokmayan, hayatımıza kattıklarını doğal hakkımızmış gibi bize sunan, “o hep sonsuza dek bizim yanımızda olacak” duygusuyla zaman zaman hırpaladığımız, nazlandığımız, bir gün aniden yitirdiğimizde ardından asla doldurulamaz koca bir boşluk bırakan sevdiklerimiz gibidir.
Evet “sıradan” dediğimiz günlerin değerini de yaşarken bilmiyoruz ne yazık ki.
İnsan, ne yazık ki, sevdikleri ya da kendisi ciddi bir sağlık sorunu yaşarken, ekonomik sıkıntılar içinde kirayı nasıl ödeyeceği, eve nasıl ekmek götürebileceği konusunda kaygılandığında, beklenmedik felaketlerle karşı karşıya kaldığında anlıyor “sıradan” günlerin aslında en özel günler olduğunu.
Sevdiklerimiz yanımızda sağ ve sağlıklıysa, akıl ve beden sağlığımız yerindeyse, kafamızı sokacak bir evimiz varsa, karnımız tok, yatağımızda huzur içinde uyuyabiliyorsak ne mutlu bize!
Bana “Ne var, ne yok?” diye sorarsanız, yanıtım hazır:
“Sıradan günlerin tadını çıkaracak kadar şanslıyım” Ya siz?