1933 yılında kendi ülkelerinden yaşamsal tehlikeler nedeniyle göç eden bilim adamlarına kapılarını açan ilk ülkelerden biri Türkiye'dir.


Çok sayıda ve önde gelen bilim adamlarının dünyaya gösterdikleri bir diğer tablo da Türkiye'de Ermenilere veya herhangi bir ırka karı asla soykırım yapılmamış olmasıdır. Eğer böyle bir soykırım yapılmış olsaydı, kendileri de büyük bir soykırımdan kaçan bilim adamlarının, Türkiye'ye gelmeyecekleri doğaldır.


Bazı kaynaklara göre; Yahudi asıllı Alman vatandaşlarının, Türkiye ye çalışmak için gruplar halinde gelmeleri üzerine Hitler'in bir sözüne karşı, hak ettiği yanıtı Atatürk'ün vermiş olmasıdır.


Atatürk; Türkiye'ye gelen bilim adamlarını, önemli toplantılara davet etmiş, onları geri ve yabancı devlet adamları ile tanıştırmıştır. Kendi ülkelerinde yaşamsal nedenlerle göç eden bilim adamlarının, geldikleri ülkenin Cumhurbaşkanı tarafından bu derece önemsenmeleri, gerçekten tarihe örnek ve ders olacak bir davranış biçimidir.


Einstein’ın başvurusu sonunda Türkiye'ye gelen yabana bilim adamlarının Türkiye'de çağdaş bir eğitim sisteminin kurulmasında, genç öğrenciler arasından geleceğin bilim adamlarının yetişmesinde büyük katkı ve emekleri olmuştur. Nazi Almanya'sından kaçıp gelen öğretim üyeleri çeşitli üniversite ve fakültelerde ders vermeye başlamışlardır. Tıp Fakültesinde, Fen Fakültesinde, Edebiyat Fakültesinde, Hukuk ve İktisat Fakültelerinde dersler veren bilim insanları toplumumuzun aydınlanmasında büyük rol oynamışlardır.


Ernst E.Hirsch anılarında şunları anlatıyor:


1938 sonbaharında Türk vatandaşlığına geçme dileğinde bulunmuştum. Beni seven meslektaşlarım, İslam dinini seçmem halinde vatandaşlığa geçmemin daha kolay olacağını söylediler. Ben, Türkiye'ye bağlılığımı o güne kadar sürdüre geldiğim çalışmalarımla yeterince ispat etmiş olmam nedeniyle bu öneriyi reddettim. Uzun bir süre sonra, davet edildiğim bir resmi makamda, Türk vatandaşlığına kabul edildiğim söylendi. Şaşkın bakakaldım. Bir anda Atatürk'ün ünlü sözü “Ne Mutlu Türküm Diyene” cümlesi döküldü dudaklarımdan.


İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Münir Ülgür, 1949 yılında Amerika'nın Philadelphia kentinde bir öğretim kurumunda çalışırken, Einstein'da bir diğer yakın kurumda çalışmaktadır. Prof. Ülgür, Einstein ile görüşmeyi çok istemekte ancak bu buluşmanın olacağına pek olanaklı görmemektedir. Yanıt gelmeyeceğini veya ret edileceğini göze alarak randevu dileğinde bulunur, ancak kısa süre içinde, davet içeren yanıtı alır. Prof. Dr. Münir Ülgür, anılarında şunları anlatıyor:


“Bizi hemen kabul etmesinin nedeni; Atatürk'ün birer evladı olmamızdı. Eşim ve kızımı alarak görüşmeye gittim. Einstein, bizi sıcak ve içten bir şekilde karşıladı. Küçük kızımı yanına oturtarak ona piyano çaldı. Konuşma sırasında Atatürk'ü amaçlayarak "Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" dedi.