İnsanoğlunun yerleşik hayata geçmesi ile beraber bitkisel üretime dayalı bir tarım sisteminin ilkel de olsa ilk temelleri atılmıştı.
Bitkisel üretim süreci ile beraber üretilen gıda maddelerinin korunması da bir sorun haline geldi.
İlk üreticiler emeklerini korumak amacı ile ürettikleri gıdaları hem diğer insanlardan hem de otobur hayvanlardan koruma ihtiyacı duydular.
Anadolu'nun Türkleşme ve devletlerin sürekliliği dönemlerinde ekonomi genellikle arıma daynamaktaydı.
Selçuklu ve Beylikler dönemleri sonrasında güçlenen Osmanlı Devleti de lokomotif ekonomisi tarıma dayalı bir devlet olup ekonomiyi ayakta tutanlar, devletin ortağı ve kiracısı olan köylü ve çiftçilerdi.
Osmanlı Devleti'nin ekonomisinin tarıma dayalı olması, askerin beslenmesi, vergilerin tahsil kaynağının tarım olması, üretimin sürekliliğinin sağlanması amacı ile “kanunnameler “ hazırlanarak tarımın, bitkisel üretimin ve hayvancılığın korunması yoluna gidilmiştir.
Bunlardan ilki II. Mehmed tımar düzenini geliştirmek için kanunlar düzenletti ve bu dönemde İstanbul'daki dirlik defterlerine sadece sipahilerin isimleri değil, dirlik gelirleri ve beratların bir kopyası da kayıt edilmeye başlandı. II. Mehmed, saltanatı sırasında Anadolu ve Rumeli'de 20 binden fazla köy ve mezrayı kapsayan mülk ve vakıfları lağvederek topraklarını mirî arazi hâline getirdi ve tımar olarak dağıttı. Fatih Kanunnamesi adı ile anılan bu yasalar tarımın ve tarım ürünlerinin korunmasını kapsayan resm belgelerdir.
Çiftçi Malları Koruma Başkanlıkların işlevlerine ve ihtiyaç duyulmasına dair ilk emareler Anadolu halkının şehirler etrafında ve köylerde yoğun biçimde tarım yapmasının sonucu tarım arazilerinin korunması amacı ile kanunlar çerçevesinde bu arazilerin korunması ile ilgili olarak yer yer kadılar ve subaşılar aracılığı ile tedbirler alınırken uzun çağlar boyunca Padişahlığa ulaşan şikâyetler üzerine “mühimme defterlerinde “ yer alan, konu ile ilgili Padişah buyrultu ve fetvaları yayınlandı.