Şunun şurasında ne kaldı yerel seçimlere.

Bugünü saymazsak , 16 gün.

Eskiden dediğimiz gibi, yatcaz kalkcaz,31 Mart inşallah milletimize Vakayi Hayriye olarak tecelli eder.

Bazı adayların seçim programlarını okudum esnaflarda,

Neler yapacaklarını vaad edenler bir kitapçıkta toplamışlar.

Her birinin dilinden düşmeyen AYDIN MARKA ŞEHİR kelamı.

Aydın adı gibi parlak ve çağdaş bir kent gibi görünse de, dillendirilse de,

Öylemidir acaba sizce ..? Bu köşe yazarı fakir de Aydın doğumlu ancak, kökenleri Denizli.

Anam babam, atalarım dedelerim Denizli kentinin şirin ilçesi Babadağ’lı .

Bazı dostlarım bunun çalışkan aydın olmakla ne ilgisi var diye sorarlar bazen

Her kentte aksi de olmak üzere çalışkan, Aydın insan çıkabilir ise de,

Örneğin Doğu da Kayseri , Gaziantep, ve batıda Denizli çalışkanlıkları ve üretimleriyle marka olmuş kentlerdir.

Aydın denince akla gelen “ iki dönüm bostan ,yan gel yat Osman “ demez miyiz..?

Genel kanı , Aydın ‘lı akşam dükkanı kapatıp evinden çıkmayan , gece hayatını pek de sevmeyen , birlikte iş yapmayı bilmeyen, güven kelimesinin anlamını öğrenemeyen , sakin ve yasalara uyan itidal insanlardır.

Öyle olmasa, 1970 ‘lerdeki gibi gece klüpleri ve pavyonlardan geçilmez, Organize sanayi sitelerinde boş yer kalmayan , ikinci Üniversitelerin, Vakıf ve Özel Üniversite ve Eğitim kurumlarının , ,devasa alışveriş ve eğlence merkezlerini birbiri ardına açıldığı bir cazibe merkezi olurdu.

Antalya’nın ilçesi Alanya da , biri vakıf ve özel iki tane müstakil Üniversitesi olduğunu biliyor muydunuz..? Nazilli de Belediye başkanı Haluk Alıcık ‘ın gayretleriyle bir Sümer Üniversitesi kurulmaya çalışılıyor yıllardır.

Oysa iklimin en güzel olduğu ve en verimli arazilere sahip Aydın tarım ve Yaşam için Öğrenciler için bir çekim merkezi. Ama ne büyük düşünen , ne de hayal kuran insanlar var bu diyarda.

Ben bunun biraz da genlerle, içimizdeki DNA larla ilgili olduğunu düşünüyorum.

Kimse kusura bakmasın , eleştiri olarak ta algılamasın , ama Aydın’lının girişim ve iş konusunda inançsızlığı hayal edememesi , genleriyle aktarılan kalıcı ve DNA larında yazılı doğal bir alışkanlığıdır.

Bunun için kişisel gelişim çok önemlidir. Toplumu geliştirmenin yolu, Kendimiz geliştirmekten geçer..! Aydın’a gelen İzgören Akademi elemanlarının konferanslarını izlemeye özen gösteririm. AYTO nun davetlisi olarak , üç beş defa izledim,hem kendisini hem de gelen eğitmenleri. Geçtiğimiz yıllarda ADÜ Atatürk Kültür merkezinde , HERKESTEN ÖNCE GÖRMEK sloganıyla AYTO’ nun davetlisi olarak ilimize gelen yaşam koçu ve hayat uzmanı Ahmet Şerif İzgören ,Kuleli Askeri liseden ayrılma kendisinin deyimiyle , kimsenin yaptığı işle kendisini eşleştiremediği biriymiş. Hatta konferans öncesi salona girerken , kitabını alan bir öğrenciyi görüp yanına gitmiş ve “getirin kitabınız imzalayayım “ demesine aldırmayan ve kendisini kitabın yazarı olarak tanımayan öğrencinin “ yok yazarına imzalatacağım “ diyerek reddetmesini salonu kahkahalara boğuldu.

İzgören , dört çarpıcı soru sormuştu salona . Bunlar sırasıyla , dünyanın İlk felsefe okulu, ilk tapınağı ve dünyanın Çin seddinden sonra en uzun surlarının nerde olduğunu ve dünyanın 2. en fazla uçak ihraç eden ülkeyi sordu. Ben dünyanın en çok uçak ihracat eden ülkenin Türkiye olduğunu bilmekle beraber, sorduğu diğer üç şeyin de Türkiye de bulunması, ben dahil herkesi şaşırttı. Hadi Nuri Demirağ ilk Türk uçaklarının yapımcısı olduğunu biliyordum.Ama,ilk Felesefe okulunun Çanakkale Assos Behramkele ‘de, İlk Tapınağın Göbeklitepe de, Dünyanın 2. en uzun surları ise Diyarbakır’da ki tarihi eski kent surları olduğunu kimse bilememişti. Genelde işadamlarının vizyonunu ve şirket yönetiminde başarıyı anlatan İzgören , çaycısının bir projesinin nasıl hayata geçirildiğini anlatarak , hayal etmenin , herkesten önce görmenin ve farklı düşünmenin önemini örneklerle anlatmıştı.Salonu dolduran çoğu öğrencilere seslenerek, “ sınavlarda sorulan (a b c d e ) şıklarının yanı sıra siz farklı bir beşinci alternatifi (f ) şıkkını da düşünüp araştırın “dedi. Hayatta iş bulanların başarılı olanların hep (f) şıkkını araştıran ve düşünenler olduğunu belirtmesi , konferansın sloganı olan “herkesten önce görmenin” anlamını ortaya koymuştu. Örneğin at kaşağı yapan Tahtakale esnaflarından birinin herkesten daha önce geleceği gördüğünü açıklayarak, atların şehir içinde kullanılmasından vazgeçilmesiyle, zanaatını diş fırçası üretimine çeviren ve soyadı ünlü bir marka olan , Lütfü BANAT örneğini, Sunta nın ilk mucidi SUngurlu (Çorum ) TAhta kelimelerinin baş harfleriyle oluşan SUNTA o dönem üretime yetiştiremezken , bugün yok olduğunu , aslında interneti bulanların kim olduğunu sorduğunda çoğu kişi Amerika’da bulunduğunu ve bazılar ordudaki askeri haberleşme , bazıları da üniversite öğrencilerinin kendi aralarında haberleşmek amacıyla keşfettiğini açıklamasına rağmen İnterneti ilk tarif edenin hayalci Jules Verne olduğunu hatıralarından anlattı.

Einstein ve şoförüyle olan anekdot ise hem güldürdü hem de düşündürdü.

Daha önce de okuduğum bu anekdot hem yaratıcılığın hem de farklı düşünmenin güzel bir örneği.

Einstein konferanslarına hep özel şoförü ile gidermiş. Yine bir konferansa gitmek üzere yola çıktıkları bir gün şoförü Einstein’a; “Efendim, uzun zamandır siz konuşmanızı yaparken ben de arka sıralarda oturup sizi dinliyorum ve neredeyse söyleyeceğiniz her şeyi kelimesi kelimesine biliyorum” demiş. Einstein gülümseyerek ona bir teklifte bulunmuş: “Peki, şimdi gideceğimiz yerde beni hiç tanımıyorlar… O halde bugün palto ve şapkalarımızı değiştirelim, benim yerime sen konuş, ben de arka sırada seni dinlerim.”

Şoför, gerçekten çok şahane ve başarılı bir konuşma yapmış ve sorulan bütün soruları doğru cevaplamış. Tam yerine oturacağı sırada konu hakkında bilgili, azıcık da ukala bir profesör, o güne kadar konferansta sorulmamış, kuantum ve görecelik üzerine ağır bir fizik sorusu sormuş. Şoför, hiç duraksamadan soruyu soran kişiye dönüp:“Böylesine basit bir soruyu sizin gibi bir profesör hocanın bilmemesi gerçekten hem çok garip, hem de ayıp ”demiş. Sonra da salonun arkasında oturan Einstein’ı işaret ederek şöyle devam etmiş:

“Şimdi size arka sırada oturan şoförümü çağıracağım ve sorduğunuz soruyu, göreceksiniz, o bile cevaplayacak.”

******

Yazılarımda hep değinirim.

Hayal etmek başarmanın yarısıdır.

Aydın için marka nedir, nelerdir, nerededir ..? Yerel seçimlerde adaylığa soyunanların en büyük eksikliği, bir danışma veya ARGE eksikliğidir. Yerel yönetimler, kamu idareleri, şirketler mutlaka ARGE ler kurmalıdır. Uçuk kaçık da olsa farklı fikirler üretmelidir. Marka olmak için , farklı olmak için , hayal etmek ve ardından gerçekleştirmek ve ardında iz bırakmak için , Akıl ve beyinler mesai yapmalıdır. Oysa bizde yıllardır , tek başkan‘ın dediği olur, resmi kişilerin dışında sivil toplum ne düşünüyor hep göz ardı edilir..! Bu yıllardır böyle devam etmedi mi..? Ben yaptım oldu ile geçmedi mi 5 yıl..? Oysa ORTAK AKILLA yönetim, en doğrusunu bulmak için , demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bugün Eskişehir imrenilen bir kent olduysa , önce hayal etmek, sonra herkesi dinlemekle başarılı olmuştur. Denizi olmayan orta Anadolu kenti, sahilleri bulunan kıyılarda güneşlenip , yüzmektedir. Başarılı olmak , fark yaratmak, farklı olmak ,iz bırakmak için önce hayal edip , sonra uygulayın. Büyük olmak için , gerçek Büyükşehir olmak için, önce hayal kurun sonra ,BÜYÜK DÜŞÜNÜN..!

**

14 Mart Tıp bayramı tüm sağlık ve tababet camiasına kutlu olsun.

SÖZÜN ÖZÜ :

http://www.nazlim.net/wp-content/uploads/2016/04/ozlu-sozler.jpg