Her zaman yazdığım gibi ,

Türk insanı ya görsel yaşar, ya da, işitsel..!

Zihnini açacak iki duyulu işleri yapmaktan kaçınırız nedense,

Okumak gibi mesela.

Okurken hem gözler , hem de beynin anlama ve kayıt merkezi beraber çalışır.

Zor gelir bize her iki işi birden aynı anda yapmak

Okumak bir üst kültür işidir.

Beyni çalıştırmak , zihinsel antrenmandır okumak.

Onun için bize yorucu işler uzak dursun.

Ya TV seyrederiz, ya da müzik dinleriz ..!

En az dikkat isteyen ve düşünmeyi gerektirmeyen onlar olduğundan.

Okumak ise bir kafa yormak işidir..!

Doktorlar dahi Alzheimer’ın unutkanlığın, çaresini zihin jimnastiğinde buluyorlar.

Şimdi neden balık hafızalı olduğumuzu anladınız mı..?

Çünkü yeterince kullanamadığımız ve geliştiremediğimiz beynimizi idare etmek ten uzak kaldık ,

Artık bizi i biz değil , başkaları idare etmeğe başladı.

Biz onu kullanacağımız yerde,

Beynimiz bizi kullanır oldu.

Biz sadece bildiğimizi okuruz..!

başkalarının bildiğini , yazdığını değil..!

aşağıdaki anekdotta çocuk , temizliği ve saflığı,

Okumayan yetişkinlerde Zeka özrüne neden olur..!

Bir ailenin evinde televizyon arıza yapmış

Tamirci gelip televizyonun arka kapağını açmış ki bir sürü ekmek parçası.

Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar.

Evin 4 yaşındaki kızı.

Bu hangi ailede gerçekleşirse gerçekleşsin ilk gösterilecek tepki genellikle öfkeli bir davranıştır.

Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış.

Çocuk ekrandaki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp televizyonun açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş.

Okumak öğrenmek ve bilgelik işte böyle her zaman çocuk kalmak değildir.

Yetişkinlerin kitapları, eğer süslü kütüphanelerde kalırsa,

Okumak cehaleti alır , semeri baki kalır..!

Geçen hafta okuduğum yazılardan aldığım notları paylaşmak istiyorum.

Kuşadası’nda Vakıflara ait merkezdeki kervansaraya adını veren paşayla ilgili ilk anekdot..!

Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılmış olan Öküz lakaplı Mehmet Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanmış taarruz planlarını gözden geçirirlerken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri icin getirilmiş öküzlerden biri , çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmet Paşa'ya dikmiş.

Çevresindekiler gülmemek için kendilerini zor tutmuşlar, biraz tebessüm ederlerken, ökuz gitmiş.

Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatmış ve yine uzun uzun Öküz Mehmet Paşa'yı süzmüş. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basmışlar.

Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmet Paşa,durumu fark edip çevresindekilere ders vermek ister.

-Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz?" diye sormuş ve devam etmiş çevresindekilere,

-Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler neyin nesi?' diye soruyor.

***

Kıssadan hisse, şimdi yeni seçilen belediye başkan ve Meclis üyeleri ile muhtarların yanında işte böyle sivrisinekler ve eşekler gezinmeğe başlarlar.Tıpkı bal kavanozuna üşüşmüş sinekler gibi..!


İkinci anekdot ise Bursa Valisi Ahmed Vefik Paşa ile ilgili,

Avrupa görmüş ve Osmanlı nın o zor zamanlarında Bursa da ilk Tiyatroyu kurduğu için eleştirilen Ahmed Vefik Paşa , Bursa da , Vali olduğu sırada çok ağır bir kış olmuş ve her taraf karla dolmuş.

Vali o zamanlar ferman salıp, Uludağ'ın karlarını toplayıp satmak hakkına sahip olan buzcubaşıya emir salmış:

- Çabuk şehirden karları toplat, demiş.

Buzcubaşı ise:

- Pekela, sabah olsun toplarım, cevabını vermiş.

Fakat o gece bir lodos esmiş ve bütün karları eritmiş.

Ertesi sabah buzcubaşı valiye gitmiş ve ;

-Vali paşamız, hani benim karlarım? Onları sizden isterim, çünkü toplatmasaydım bana ceza verecektiniz.Şimdi zararımı ödeyin, ben onları toplatıp kuyulara dolduracaktım, yarın da satıp para kazanacaktım, demiş.

Ahmed Vefik Paşa'da ona:

- Senin karlarını Uludağ'a toplattım.

Git oradan al, demiş…!

***

İkinci kıssa’dan hisse,

hani ilkinde bal kavanozuna üşüşen sinekler var ya, işte onlar bu ikinci kıssadaki gibi, emeksiz kazançların peşinde koşmağa başlayacaklardır.

Hani demem o ki,

Kızım sana söylüyorum ,gelinim sen anla misali..!

Anlayanlar anladı umarım bu darb-ı meseli..!

***

Dün AGC tarafından düzenlenen Basın ödülleri töreninde “ AYDIN’IN İLK OTOMOBİLLERİ, ESKİ ŞOFÖRLERİ “ başlıklı mesleki çalışmam , ADÜ İletişim fakültesi akademisyenleri ve usta Gazetecilerden oluşan Jüri tarafından

YILIN EN İYİ İNCELEME VE ARAŞTIRMA ödülüne layık görülmüş.

Bu onuru ve sevinci sizlerle paylaşmak istedim.

Bilmiyorum çok şey mi istedim..?

Bugünlük hoşçakalın, ama Sevgisiz kalmayın .

SÖZÜN ÖZÜ:

KENDİNİN NE OLDUĞUNU BİLEN İNSAN ,

BAZI KENDİNİ BİLMEZLERİN ,

KENDİSİ HAKKINDA SÖYLEDİKLERİNDEN ETKİLENMEZ.

MEHMET ÖZÇAKIR

[email protected]

P.K:110 EFELER AYDIN

GSM : 0.505.8077828