Toplumda zimmi şekilde biz konumumuzu öğreniriz. Mesela bir öğretmen yoksul bir öğrenciyi ezebilir. Kendisiyle aynı dilde konuşacak olan güçlü bir ailenin çocuğuna iyi davranabilir. Polisin seçkine tutumu olumlu olabilir. Yoksul 3-4 bin liralık araba alır. Kullandığı araba onun konumunu gösterir. Bu nedenle kötü bir davranışla karşılaşabilir. Bu zimmi şekilde had bildirme, konum, statü hatırlatmasıdır. Telefonlarımız, içilen sigaralar sadece birer tüketim malzemesi değildir. Aynı zamanda onlarla kültürel anlamlar üretiriz. Bazen bunlarla had bildiren bazen de had bildirilen oluruz.

Sınıflı toplumda herkesin rolü önceden belirlenmiştir. Sınıf atlamak istisnadır. Şahsi kabiliyetlerimiz ya da özelliklerimiz sınıfımızı belirlemez. Ancak üretilen ideolojiler ve mitler bizi bunun tersine inandırır. Kimi ülkelerde devletin ideolojik aygıtlarıyla gerçek alt-üst edilmiştir. Devletin meşru güç kullanma aygıtları onun ideolojik baskı aygıtları da sayılabilir. Eğitim önemli bir ideolojik aygıttır. Devlet dâhil hiç kimse bu aygıtı kimseye bırakmak istemez. Okullarda kendine uygun, uysal vatandaşlar yetiştirilmesi hedeflendiği iddia edilmektedir. Görünenin dışında adeta gizli bir müfredatın olduğu söylenmektedir. Amerika’da bir genç okulda geçirdiği vaktin iki katını medya karşısında geçirmektedir. Son dönemde medya eğitimin önüne geçen bir ideolojik aygıt haline gelmiştir. İktidarların ve güç odaklarının medyanın kontrolünü kimseye bırakmamak istemelerinin nedenlerinden birisi de budur. Söz konusu ideolojik aygıtlarla özellikle kapitalist ekonomik yapılarda tüketim toplumu oluşturuluyor. Toplumun alt sınıfları sisteme entegre edilir. İngilizler ya da İngiliz işçisi kendi aleyhlerine politikalar güden Magret Teacher hükümetine nasıl oy verdiler. Bu iktisadi yollarla açıklanamaz. Bunun cevabı ideolojik aygıtlarla oluşturulan kültürel formattadır. İdeoloji kültürün içine sızar. Egemenler, sadece kaba güç kullanarak hâkimiyetlerini devam ettirmezler. Karşı tarafın rızasını almak zorundadırlar. Sıradan insanın gündelik yaşamının, kültürünün içine ideoloji sızar. Böylece ideoloji onların kültürlerine eklemlenmektedir. Gramchi buna kültürel hegemonya demektedir. O Hapishane Günlükleri adlı eserinde rızası alınmayan alt sınıflar sert direnç gösterir demektedir. Ona göre ideoloji yapısalcılar gibi yukarıdan aşağı empoze edilemez. İnsanlar ahmak yerine konulamaz. Onun için muhatapların günlük(yeme-içme, giyinme, konuşma) pratiklerine bakmak gerekmektedir. Bu perspektiften yola çıkarak onların rızası alınmalıdır. Sutuart Hall’in dediği gibi kültürel çalışmalarda muhatap pasif değildir. Metni okuyan metne anlamını verir. Had bildirmede dolaylı yoldan yapılır.