11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü…
Hissettiklerimi anlatmakta güçlük çekeceğim bir yazı olacak. Gündemden düşmeyen, birini atlatamadan diğerinin haberini aldığımız berbat günlerden geçiyoruz. Kadın olmanın verdiği korkuyla yaşama tutunmaya çalışıyoruz.

Üstelik kaza değil, baya bile isteye kadınlarımızı ve çocuklarımızı katlediyorlar. Sahi neydi bu canileri bu kadar kadınlardan korkutan? Neyin öfkesi? Neyin cahilliği…
Anlam veremediğim tek şey bunca kötülüğü yapmaları da değil. Bunu yapacak kadar imansız ve korkusuz olmaları. Canımı yakan ve tüm dünyayı yasa boğan bu olayların bir türlü bitmiyor oluşu. 
Eskiden akşamları da dışarıya çıkardık biz. Hiç korkmazdık. Gezerdik sonra evimize dönerdik. Kimse bizi takip etmezdi. Kimse rahatsız etmezdi… Şimdi yolda yürürken arkamızdan biri geliyor mu diye bakmaya başladık. Neden? Her an başımıza bir iş gelebilir, herhangi bir saplantılı veya sapık birisi canı istedi diye bize zarar verebilir. Haliyle cezalarda da caydırıcılık olmayınca bunların önüne geçmek asla mümkün olmayacak.

Bugün 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü.
Dünyanın daha ne olduğunu anlayamadan, hiçbir şey yaşayamadan dünyadan göçen kız çocuklarının günü. Narin’in, Sıla bebeğin, vahşice katledilen Ayşenur ve İkbal’in, Leyla’nın, Eylül’ün ve daha sayfalarca ismini yazacağım kızların günü…

Hayatımın bu çağa denk gelmesi kadar daha kötü bir şey hissedemiyorum. Kız çocuklarının sürekli kaçırılıp, istismar edilip, darp edilip öldürülmesine dayanamıyorum. Böyle zihniyette olan herkesin cezasını çekmesi gerekiyor. İlk cezası ağır olmazsa zaten devamını getirecekler. 
İkbal ve Ayşenur’u canice katleden ve tüm Türkiye’yi bu psikolojiye maruz bırakanlar gibi birçok sapkın ve daha bunların binlercesi hala yaşıyor ve bu olaylarla dalga geçebiliyor. 

Hiçbir şekilde can güvenliğimiz yok. İnsanlar çığırından çıktı ve buna engel olunamıyor.  Çok sert bir şekilde ceza hükümleri yenilenmeli. Kendi ülkesindeki kadınları koruyamayanlar tüm Türkiye’yi nasıl koruyacak? Neyden koruyacak?  Üstüne örtü değil, açığa çıkararak cezaları verilmeli. Daha ağır cezalar, gerekiyorsa idam ya da kısas.

‘Kısasta hayat vardır’ diye boşuna söylememişler. Cinayetin Kur’an’daki hükmü kısastır. Zaten ceza hükümlerini Kur’an’a göre yapsalar ülkede ne cinayet işlenecek ne de hırsızlık… 
Katledilen onlarca çocuk ve kadın var. Hiçbiri öldürülmeyi hak etmedi. Sadece saplantılı insanların isteği üzerine katledildiler. Biz bu konuları 3-5 gün konuşuruz. Sonrası? Aileleri, anne ve babaları, kardeşleri ? İşte onlar ömür boyu bu acıyı unutamayacaklar…
Bizi bu korkuya maruz bırakanlarda, buna göz yumanlarda asla huzur bulmasın…

Eğer susarsak, bana dokunmayan yılan bin yaşasın dersek sıradaki biz olabiliriz. Sesimizi tüm dünyaya duyurmalıyız. Ne sebeple olursa olsun, hiç kimse başka birisinin canını keyfi istediği için alamaz. Nerede bizim yaşam haklarımız? Nerede adalet? Sesimizi duyurdukça bu meseleler çözülecek. Hiçbir şey yapamıyorsak sosyal medyanın gücünü kullanacağız. Takip ettiğim birçok yerde sosyal medya üzerinden bu cinayetleri alaya alanlar tutuklanmaya başladı bile.

Tek bir kötü zihniyet kalmayana kadar savaşacağız.

Kadınlara ve çocuklara dokunmaya hakkınız yok. Olmamalı da !