Türkiye şuan çok değişti. İmkânlar bollaştı. Hiç elbise dikilmeyecek olsa kimi insanımızın yirmi yıl yetecek elbisesi var. Yirmi beş-otuz sene önce böyle miydi ya? Çoğu insanın bir kat elbisesi vardı. Erkek olarak hele bir tane İngiliz pantolonun varsa senden iyisi yoktu. Çalımından yanına varılamazdı. Elbise eskidikçe yama üstüne yama yapılır giyilirdi. Lastik pabuçlar vardı. Yırtılırsa, onlar kızgın demirle yamanır yeniden ayağa geçirilirdi. Her yer kasap, her yer market, paran varsa etin alasını yiyorsun günümüzde. O zamanlar nerede o bolluk. Kurban kesen aileler bu nedenle hayvanın postunu işledikten sonra, ya duvara asar veya seccade-yolluk yapardı. Bu, onlar için büyük bir onur meselesiydi.
Çocuklar şimdilerde oyuncak beğenmiyor ama Aydın’ın eski çocukları annelerinin yatak yorgan yapma ümidiyle sakladığı paçavraları kaçırabildiği kadar kaçırır, bu paçavraları birbirine dolayarak top yapardı. Bazen de toplarını kesilen büyükbaş hayvanın idrar torbasından kendileri imal ederdi. Saç ayağının birisi kırıldığında bunları toplar; arka arkaya bağlar deve yapar; kervanlar kurarlardı. Onlar kargı kesip, onu apış aralarına alıp at eylerdi… Deh, çüş diye yere sürüye sürüye; tozu toprağı katarak, kâh doludizgin kâh rahvan onu sürerlerdi. Dana uzvundan yapılma kırbaçla bu atları coştururlardı. Çoğu zaman onların babaları kendilerinin sahici atlarında kullanmak için bu kırbaçlara el koyardı. Ağaçtan topaç oyar, onu ipe dolayıp döndürürlerdi. Bir uzun, bir kısa çomak keser; çelik çomak oynarlardı. Oyun gayet basitti yere küçük bir çukur kazar; küçük çomağı bu çukurun üzerine koyar; büyük çubukla bu çomağı en uzağa atmaya çalışırlardı. Kim en uzağa atarsa oyunun birincisi o olurdu. Yanlışlıkla çomağı diğer çocukların üzerine atmak da mümkündü. Çok çocuk yaralanmıştır bu nedenle. Hatta kör olanlar çıkmıştır. Öğretmenler bu oyunun tehlikeli olduğunu ilan etmişlerdi ama kim dinler. Onların başka eğlenceleri yok ki. At koşumlarında kullanılan mavi boncuklarla misket oynarlardı. O zamanlar camdan imal edilmiş bilyeler(misket) onlara çok pahalı gelirdi. Kimi çocuklar oyunda kazandığı misketleri biriktirip diğer çocuklara satardı. Hele cam bilye biriktirmişsen mahallenin sözde en paralı çocuğu sen olurdun. Aydın’ın eski çocukları kırık kiremitleri üst üste yığar; bu yığını topla devirirdi. Oyunu oynayan çocuklar bu kiremitleri ebe kendisini topla vurmadan tekrar üst üste dizmek zorundaydı. Ebe, kiremitleri dizmeye çalışan çocukları topla tek tek vurarak onları oyun dışı yapmaya çalışırdı. Saklambaç elbette favori oyundu. Yakartop adında diğer bir oyun da vardı. Bu oyun iki takım halinde oynanırdı.
Onlar, tahta parçalarıyla kum yığınlarında yollar, köprüler, barajlar yapardı. Tuğla bloklarını araba gibi düşünerek yaptıkları bu yollarda el yordamıyla sürerdi. Telden birbirini bağlı iki teker yapar, bu teker çiftinin ortasına bir kargı monte ederek onu sürerlerdi. Hava kararana kadar sokaklardaydı. Nihayet anneleri eve çağırırdı onları. En son da “Akşam Böceği” oynarlardı. Oyunu rastgele bir çocuk başlatırdı; akşam böceği der bir çocuğa değer. Kendisine değinilen çocuk diğer herhangi bir çocuğu değerek ebeliği üzerinden atmak için o çocuklarından peşinden koştururdu. Bu oyun aslında hiç bitmezdi. Annelerin zoruyla eve girerlerdi artık. Çikolatalar, bisküviler nerede o zamanlar… Çocuklar atla-eşekle şehre pazara giden babalarının yolunu gözler; onların pazardan getireceği ekmeği, helvayı, simidi büyük bir heyecanla beklerdi.