TMMOB Aydın İl Koordinasyon Kurulu, 6 Şubat Deprem Panelinin sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaştı. Aydın’daki mevcut yapı stokunun depreme dayanıksızlığına işaret edilen bildirgede, bilim ve tekniğin esas alınarak çözüm üretilmesi gerektiği vurgulandı, “Acılarımıza yenileri eklenmesin” uyarısında bulunuldu.
Bildirgede, “06 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş Depremleri hem Türkiye tarihi hem de ülkenin afet tarihi bakımından unutulmaz bir an olmuştur. Çok sayıda insanın hayatını kaybettiği veya yaralandığı, sadece yapıların değil kentsel alanların ortadan kalktığı büyük bir yıkımı ortaya çıkarmıştır. 1999 Marmara Depremi, 2011 Van Depremi, 2020 Elazığ Depremi ve 2021 Ege Depreminden sonra tartışmaların odağı haline gelen riskli yapı, risk ve yapım yılı eşleştirmeleri, kentsel dönüşüm, imar barışı gibi birçok kavramı tartışmaya açarken yaşanan bu son deprem bütün kabullerimizi ve bu kabullere bağlı geliştirilen kentsel politikaları en baştan sorgulamamıza neden olmuştur. Birçok farklı disiplince incelenen depreme ilişkin mekânsal görünümlerle değerlendirme yapabilmek için yıldönümünde düzenlediğimiz bu panelde farklı bir yaklaşım sunulmuş ve sonuçları yöntemleri ile birlikte tartışılmaya çalışılmıştır. Mevcut doğal yapının ortaya çıkardığı verilerin araştırılmasında mühendislik alanında daha net yöntemler bulunurken analizler ve öngörüler üzerinden ortaya konan planlama faaliyetlerinde bu durum daha karışık bir hal almaktadır. Olası bir depremin yıkıcı sonuçlarının kestirilmesinde daha önce yaşanmış afetlerin mekânsal sonuçlarının değerlendirilmesi planlama açısından ve planlamanın güvenli kentsel mekanlar oluşturulması hedeflerinin gerçekleştirilmesi yönünden ele alındığında yaşanmış bir afetin sonuçlarının nasıl ele alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır” denildi.
“BİLİNÇLİ BİR TERCİHİN ÜRÜNÜ…”
Bildirgede, “Özellikle Kahramanmaraş Depremlerinin ülke tarihinde önemli dönüm noktalarından biri olması ve büyüklüğü göz önüne alındığında mekânsal dağılımı elde edilen verilerden çıkarımların nasıl yapılabileceği sorusunu da gündeme getirmektedir. Bu durum, geçmişi neredeyse 10 yılı bulan kentsel dönüşüm uygulamalarındaki yapım yılı gibi en meşru sebepleri sorgulatmakta; hem afetin kentsel ve mekânsal sonuçlarının tüm kentler özelinde bir yol haritası çizilmesinde hem de alınacak yeni kararlarda yaşanan afetlerin sonuçlarından yola çıkılarak üretilmesinde önemli hale getirmektedir. 1950’lerden bu yana sürdürülen plansız sanayileşme ve kentleşmeyi kalkınma modeli olarak benimseyen, insanları ve kenti sermaye birikimi için ucuz işgücü ve ucuz altyapı aracı olarak ele alan, bu plansızlığın sosyal ve kültürel boyutunu, toplumsal maliyetini göz ardı ederek daha fazla para ve kazanç peşinde olan anlayışın kaçınılmaz sonuçlarından birisi de doğa olaylarının afete/felakete dönüşmesi sonucunu doğurmuştur. Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, rantı egemen kılan bu politika modeli, çaresizliğin ve yetersizliğin değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür. Yaşanan her doğa olayı, gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle afete dönüşerek büyük can ve mal kayıplarına neden olmaktadır. Mimarın görevi, ne sadece imar düzenine göre kat sayısı belirlenmiş, alanı belirlenmiş yerin planlaması, ne de kat planlarının ve kesitlerinin oluşturulması değildir. Aktif bir deprem bölgesi olan ülkemizde mimari planlamalar sermayenin kurbanı oluyor; bilim ve tekniğe uygun üretilmeyen binalar, mimarlık hizmetinden yoksun taşıyıcı sistem tasarımları ve malzeme seçimleri geçmişte olduğu gibi gelecekte de farklı boyutlarda hasarlar ve can kayıplarına neden olan yıkımların temelini oluşturacaktır” görüşleri yer aldı.
“BİLİMİ REDDEDEN YAKLAŞIMLARDAN VAZGEÇİLMELİ”
Her geçen gün yıkıcı depremlerin yaşanması beklenen bir coğrafyada yaşanmasına rağmen, çok daha fazla önem verilmesi gereken mühendislik, mimarlık ve planlama hizmetlerinin birer prosedür haline getirildiği belirtilen bildirgede, şöyle denildi: “Merkezi ve yerel yönetim her alanda bilim ve tekniği dışladı, mesleklerimiz yok sayıldı. Ülkemizin temel sorunlarının çözümünü de afetlere karşı dirençli kentleşmenin, tarımsal ve sınai üretimin, tarihi, kültürel ve doğal alanların korunmasının, toplumsal kalkınmanın anahtar gücü olan mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı meslekleri âdeta gözden çıkarıldı. Biliyoruz ki, Aydın’ın geleceği, onun için hiç durmadan aklın, bilimin ve tekniğin ışığında fedakârca çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına ihtiyaç duyuyor. Bir felaketle yüzleştiğinizde sonucu belirleyen şey o anda yaptıklarınızdan çok o felaketten önce yaptığınız hazırlıktır. Bu saikle hazır olduğunu belirtilen talihsiz açıklamalarına rağmen yöneticilerin bilimi ve tekniği reddeden yaklaşımlarından vazgeçmesi, Aydın’daki mevcut yapı stokunun depreme dayanıklı olmadığı gerçeğiyle yüzleşerek planlama yapması elzemdir. Kentin depreme kadar güvenilir hale dönüştürülmesinde geçecek zamanı ve uygulamadaki imkânsızlıkları göz önüne alarak, bu zaman zarfında vatandaşların afet öncesi bireysel hazırlık yapması ayrıca zorunludur. Acılarımıza yenilerinin eklenmemesi için yapılan bu çalışmaları depremin yıl dönümünde kamuoyunun bilgisine sunarız. Teknik detayların çıkarıldığı çalışmalar, basının bilgisine de sunulmuştur. Talep gelmesi durumunda ilgili kurum ve kuruluşlara da sunumu gerçekleştirebileceğimizi ve iş birliği yapabileceğimizi içtenlikle belirtmek isteriz.”