İzmir'in Seferihisar ilçesi açıklarında 30 Ekim 2020'de meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremin üzerinden 3 yıl geçti. 117 kişinin yaşamını yitirdiği depremin 3’üncü yıldönümünde açıklamalarda bulunan JMO Aydın İl Temsilcisi Hasan Kuru, “Bu deprem fay üzerinde olmasa bile binaların depremle yıkılabileceğinin ders alınacak bir örneğidir. İçerisinde yaşadığımız Aydın kenti tüm ilçeleri ile birlikte, deprem tehlikesi çok yüksek yerleşim yerleri arasında yer almaktadır. İlçelerinin neredeyse tamamı, jeoloji literatüründe Menderes Grabeni olarak yer edinmiş, kenarları aktif D-B doğrultulu normal faylarla sınırlı çöküntü havzası içerisinde gelişimine devam eden ilimizde, gerek tarihsel gerekse aletsel dönemde ciddi can ve mal kayıplarına neden olan deprem kaynaklı afetler kayıtlara geçmiştir.1895-1899 yıllarında peş peşe meydan gelen Nazilli ve Aydın depremlerinde, yaklaşık 40 km uzunluğunda fayların kırılması sonucu yer yer 3 m.ye varan düşey atımlar oluşmuştur. Bölgemiz için en yakın tarihli deprem,1955 yılında, Söke ilçesi Balat köyü yakınlarında Sazlı-Priene fay zonu üzerinde meydana gelmiştir. Depremin aletsel büyüklüğü 6.8-6.9 arasındadır” ifadelerini kullandı.

ÖNERİLERİ SIRALADI

Yakın geçmişteki Kahramanmaraş Depremi’ni de anımsatan Kuru, “Ülkemizde meydana gelen böylesine büyük depremler varken, İlimizde, olası bir depremin büyük çaplı bir afete dönüşmemesi için Jeoloji Mühendisleri Odası Aydın İl Temsilciliği olarak yerleşim merkezlerinin planlama öncesi imar planına esas jeolojik-jeoteknik etütleri ve mikro bölgeleme etütleri ivedilikle tamamlanması gerekmektedir. Kentleşme ve nüfus artışına paralel olarak yeni ve deprem tehlikesinin en az olduğu yerleşim alanların belirlenmesi çalışmalarına hız verilmeli, kentin gelişme aksı deprem güvenli alanlara kaydırılmalıdır. Aydın Büyükşehir Belediyesi ve diğer tüm ilçeleri kapsayacak şekilde deprem master planı çalışmalarına acilen başlanmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.

“FAY YASASI ZORUNLULUK”

Fay yasasının Türkiye için artık bir zorunluluk haline geldiğini belirten Kuru, “Yasa koyucunun düzenlemeleri beklenmeden, il-ilçe yerleşim merkezleri içerisinden geçen diri faylar paleosismolojik çalışmalara açılmalı, depremlerin oluş zamanları, tekrarlama peryotları ve konumları 1/1000 ölçekli haritalara işlenerek sakınım bantları içerisinde kalan binalar için gerekli önlemler alınmalıdır. Aydın Büyükşehir Belediyesi bünyesinde ‘Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı’na bağlı ilgili şube müdürlükleri, eleman ve ekipman bakımından yeterli donanıma kavuşturulmalı, mevcut elemanların bilgi ve birikimleri tekrarlı eğitimlerle pekiştirilmelidir. İl ve ilçe belediyelerinde, jeoloji mühendisi istihdamı ivedilikle sağlanmalıdır. İnşaat aşamasında yapılan zemin ve temel etütleri ile etüt sonrası zemin iyileştirme işlemleri etkin kamusal denetime açık olmalı, çalışmalar arazide yerinde denetlenmeli, ayrıca yapı denetim sistemi içerisinde jeoloji mühendisleri mutlaka yer almalıdır. Özelikle 1999 yılı öncesi ruhsatlandırılmış binaların depreme karşı performansları il ilçe belediyeleri ve kamu kurumlarınca teste tabi tutularak kent sınırları içerisinde deprem güvenli yapı envanteri oluşturulmalıdır. Büyük Menderes ovası, geçmişten bugüne kadar tarım amacı ile kullanılmış, bu yönü ile mitlere, efsanelere ve özlü sözlere konu olmuştur. Ovalar, kamunun malı ve anayasanın güvencesi altındadır. Bayraklı’da ve Kahramanmaraş’ta Depremden etkilenen araziler, suya doygun alüvyon zeminlerdir. Fay olmadan da depremin büyük bir afete dönüştüğünü ve çok acı sonuçları olduğunu defalarca görmemize rağmen

Aydın’da yapılmakta olan Şehir Hastanesi’nin Işıklı Köyü yakınlarında, ovanın ortasında, alüvyonlar üzerine inşa edilmesi kabul edilemez bir uygulamadır. Toplumca deprem bilinci oluşturulması amacıyla anaokullarından başlayarak AFAD eğitimi, orta öğretimden başlayarak jeoloji derslerinin verilmesi son derece önemlidir” diyerek açıklamasını tamamladı. (KIVANÇ UĞUR)

Editör: DİLARA YERLİKAYA