Geçmiş dönemlerde Aydın Ziraat Odası başkanlığı yapan, Ziraat Mühendisi Arif Gürdal, genç nüfusun tarımdan uzaklaştığına dikkati çekerek, Türkiye’yi tarımda, özellikle de hayvancılıkta çok ciddi risklerin beklediğini dile getirdi.

Tarım ve hayvancılığın güncel sorunları konusunda Yeni Kıroba’ya özel açıklamalarda bulunan Gürdal, “Pandemi sürecinde neredeyse bütün televizyon programlarına baktığımızda programların yarısı gıdayla ilgiliydi. Tarımın öneminin anlaşıldığına ilişkin söylemler fazlalaştı. Ben o zaman da söyledim. Evet, şu anda insanlar tarımın önemini anlamış gözüküyor ama bu eski rayına dönecek. İnsanlar bunun farkında olmak zorunda. Dünyada gıda güvenliğinden önemli bir şey yok” dedi.

IMG_4715

“NE ÜRETEN NE DE TÜKETEN MEMNUN…”

Gıdaya ulaşabilme konusunun “gıda güvencesi” olarak adlandırıldığını belirten Gürdal, “Gıda güvenliği de ulaşılan bu gıdaların tüketilebilir olması. O nedenle bu iki kavram çok önemli. Aslında maalesef dünya olarak 20 – 30 yıl önceden geriye gittik. Çünkü o zaman gıda güvenliğini konuşuyorduk. Fakat özellikle pandemi sürecinde gıda güvenliğini bırakın, gıda güvencesi bile risk altına girdi. Küresel iklim değişikliğiyle birlikte gıda güvenliği çok ciddi risk altında. Son bir yıldır dünyada gıda fiyatları ciddi anlamda geriye düşmüş durumda. Ama bu gerçekçi bir yaklaşım değil. Çünkü neden? Bu fiyatlarda ne üreten memnun ne de tüketen memnun. Çünkü üreten girdi maliyetlerinin çok hızlı artmasıyla beraber üretim yapamaz hale geliyor” değerlendirmesinde bulundu.

IMG_4718

“ÇOK CİDDİ SIKINTI VAR”

Üreticiyi gelecek yıllarda çok ciddi ve vahim tabloların beklediğini kaydeden Gürdal, şöyle devam etti: “Ürün fiyatları böyle devam ederse bu aşırı girdi fiyatları nedeniyle üreticilerin çoğu borçlarını ödeyemez pozisyona gelir. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Devleti yönetenlerin ve tarım politikalarını oluşturanların bunu düşünmesi lazım.  Sadece Aydın’ı irdelerseniz çok doğru yaklaşım olmaz. Tüm Türkiye’deki üretimi ele almamız lazım. Bunların birbirleriyle etkileşimleri çok iyi hesaplanmalı. Bunu Türkiye hatta dünya ölçeğinde düşünmek zorundayız. Türkiye ölçeğine gelirsek hayvancılıkta çok ciddi sıkıntılar var. Girdi fiyatları son derece yükselmiş durumda. Lojistik fiyatları son derece yükselmiş durumda.”

“YAŞLI NÜFUS, HAYVANCILIĞI BIRAKIYOR”

Türkiye’de tarımla uğraşan nüfusun ciddi anlamda yaşlanmış durumda olduğunun altını çizen Gürdal, “Türkiye’de çiftçilikte tarımın yaş ortalaması 57. Bunu sadece maddi olarak algılarsak çok doğru olmaz. Türkiye’de kırsal kalkınma dediğimiz konuyu yanlış algılıyoruz. Kırsal kalkınma işletmelerin temel makine ihtiyacının karşılanması değil. Kırsalın hem ekonomisi hem sosyal yapısı bir noktaya getirilmeli. Kırsaldaki sosyal dokuyu belli bir seviyeye getirmediğiniz sürece genç nüfusun kırsalda kalmasını sağlayabilme şansına sahip değilsiniz. Türkiye’deki en büyük problem bu. Genç nüfus tarımdan dışarı çıktıkça yaşlı nüfus hayvancılık sektörünün dışına çıkmaya başladı. Özellikle gelecek 2 – 3 yıl içinde hayvancılıkta Türkiye’yi çok ciddi tehlikeler bekliyor. Üretimin sürdürülebilirliğini sağlayabilmemiz bu şartlarda mümkün değil” diye konuştu.

IMG_4719

“KÜÇÜK İŞLETMELER AYAKTA KALMALI”

Türkiye’de hayvancılık üretiminin yüzde 85 ila 90’ını küçük işletmelerin sağladığını anlatan Gürdal, şunları kaydetti: “Bunları ayakta tutmak ve yaşatmak zorundayız. Bu sadece maddiyatla alakalı değil. Genç nüfusu orada sabit tutmamız, kırsalda yaşamın avantajlarını artırmamız lazım. Bunu maalesef başaramadık. Öyle olduğu için de çok hızlı bir şekilde tarımdan özellikle hayvancılıktan hızlı bir kaçış var. Türkiye’yi hayvancılık üretiminde çok ciddi riskler bekliyor.”

“TARIMDA MÜDAHALE ÖNCEDEN YAPILMALI”

Et fiyatlarının artışını da değerlendiren Gürdal, “Maalesef bu problemi ben yaşamım boyunca en az 4 – 5 kez yaşadım. Tarımda müdahaleyi önceden yapmanız lazım. Öngörmeniz lazım. Bir olayı yaşadıktan sonra müdahale ettiğiniz anda bunun neticesini 2 – 3 yıl sonra alabiliyorsunuz. O problemi yaşıyorsunuz. Tarımda bir süreci yaşamak zorundasınız. Bir hayvanın doğduktan sonra süt verebilmesi için 2 yıl geçmesi lazım. Bunu önceden öngöremezsiniz bu travmayı yaşarsınız” dedi.

foto-3

BÜYÜK ÇİFTÇİ MİTİNGİ’Nİ ANIMSATTI

2004 yılında Aydın’da ‘Büyük Çiftçi Mitingi’ düzenlediklerini hatırlatan Gürdal, bu girişimlerin ardından 2006 yılında parlamentodan “tarımın anayasası” olarak nitelendirdikleri Tarım Kanunu’nun çıktığını dile getirdi.

Söz konusu kanunda ‘Tarımdaki desteklemeler fark fiyatı şeklinde uygulanır’ ibaresinin yer aldığını kaydeden Gürdal, “Devlet olarak üretim modellemesi yapmak zorundasınız. Hangi üründen en fazla katma değer nasıl sağlanır. Bunu düşünmek zorundayız. Üreticiye ‘sen soya, pamuk, buğday ek’ diyorsun. Ama bunun kar realizesi sağlanmalı. Fark fiyatı nedir? Diyelim ki, pamuk üretiyoruz. Bunun maliyeti diyelim ki, 20 lira. Yüzde 25 de kar payı vereceğiz. Demek ki, pamuğun fiyatı, üreticiye 25 lira pamuktan para kazandırmamız lazım. Üretici 25 lira ve üstüne pamuğunu satabiliyorsa devlet olarak onu desteklemek zorunda değilim. İşletmesini sürdürebilir. Diyelim ki, 18 liradan sattı. O zaman 7 lira devlet desteği verilmeli. Fark fiyatı dediğimiz budur. Üretici, ‘Devlet benim arkamda’ diyebilmeli.  Önceliklerin doğru tespit edilerek bunun gerçekleştirilmesi lazım. İşte o zaman ne pamukta ne buğdayda ne mısırda ne de hayvancılıkta üretimi aşağı indirmezsiniz. Sürdürülebilir işletme modeline kavuşmuş olursunuz. Bu ette de sütte de hayvancılıkta da geçerlidir. 2006’da çıkan Tarım Kanunu’nda bu son derece açık” görüşlerini aktardı.

“BAKANLIK BİLE TAM ALGILAYABİLMİŞ DEĞİL”

Kanunda ‘Türk tarımı, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olmamak şartıyla desteklenir’ ibaresinin bulunduğunu söyleyen Gürdal, ancak şimdiye dek bu desteğin alınamadığına işaret etti. Gürdal, 2006’da çıkan kanunun ruhunu bakanlığın bile tam olarak algılayamadığını savundu. (KIVANÇ UĞUR)

Editör: DİLARA YERLİKAYA