“YA FİLOZOFLAR DEVLET YÖNETİCİSİ OLMALI, YA DA DEVLET YÖNETİCİLERİ FİLOZOF” PLATON
‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ kitabını okurken ‘Fin Aydınlanması’ndan çok etkilenmiştim. Fin Lideri SNELMAN bir filozoftu. Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanmasını sağlayan önderimiz, Ulu Atatürk’ümüz de bir filozof askerdi. Atatürk’ün yaşadığı dönemde çevirisini yaptırıp ilköğretim okulları ve liselere okunması için önerdiği bu kitabı okudukça Fin Aydınlanmasından çağrışımlar yaptı belleğim.
Cumhuriyet tarihimize geri döndüren, nelerdi bu çağrışımlar? İki ülkenin aydınlanma kahramanları ‘eğitime’ önem vererek, ülkelerini karanlıklardan aydınlığa çıkarmışlardı. İşte yaşadıklarımızdan örnekler:
YIL 1923. Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma devrimlerinin başladığı yıl…
*Avrupa’ya öğrenci gönderilecek. 150 kişiden 11 kişi seçilmiş. Bu öğrencilerden birisi Mahmut SADİ. Avrupa’ya gitmek üzere Sirkeci garında ve endişeli. O sırada bir telgraf geliyor: ATATÜRK’ten… Telgrafta aynen şunlar yazıyor:
“Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz.”
Var mı böyle bir şey? 11 öğrencinin yurt dışına eğitime giderken tren garında ne düşünebildiğini hissedebilen… Endişeler içinde garda beklemekte olan Mahmut Sadi, Atatürk’ün bu telgrafından sonra:
“Gel de şimdi gitme, git de orada çalışma, dön de bu ülke için canını verme!” diyor. (Dönecek, geleceğin, T.C.’nin başbakanı Mahmut Sadi Irmak olacaktır.)
Gönderdiği öğrencilerin duygularını hissedip, kaygılarından uzaklaştıran, kendisini güvende hissettiren bir lider, hâlâ yaşayabilen DÜNYA LİDERİ olmasın da ne olsun! Yıl 1923…
Geçmişi çeşitli kaynaklardan okuyor ve öğreniyoruz ki:
Atatürk devrinde herkeste bir büyük umut vardı, herkeste büyük bir şevk vardı, şöyle olacağız, böyle yapacağız, dünyadaki yerimiz şöyle olacak diye.
Görüyoruz ki, aklı başında diyebileceğimiz her ülkenin bir kere milli hedefleri vardır, her alanda milli hedefleri vardır, milli siyaseti vardır. Araştırmada, bilim teknikte de, sanayide de, dış siyasette de hepsinin uzun vadeli hedefleri vardır.
Atatürk’ün Mahmut SADİ’yi ve diğer öğrencileri yurt dışında eğitime gönderme nedeni de ‘milli hedefleri’ içindir. İşte onun için Mustafa Kemal Atatürk, dünya döneminin liderleri içerisinden 21’inci yüzyıla geçebilen hâlâ yaşayabilen tek liderdir.
SNELMAN gibi ATATÜRK’ün çevresinde de halk öğretmenleri diyebileceğimiz arkadaşları vardı. Mahmut Esat BOZKURT, Mustafa NECATİ ülkemizin aydınlanmasında etkili olmuş arkadaşlarındandı. Atatürk’ün Millî Eğitim bakanlarından Mustafa Necati, yeni mezun öğretmenlere okuması için kitaplar armağan eder, mektuplar yazardı. 1928 – 29 Eğitim – Öğretim Yılı başında, yeni mezun öğretmenlere yazdığı mektupta şunları söylüyordu:
“Oraya varır varmaz yol donatım bedelini de alacaksın.
Yollarda yardımda bulunmaları için Milli Eğitim yetkililerine gerekli emir verilmiş olduğundan, istasyon, terminal gibi yerlerde yakalarında yıldız bulunan görevliler seni bekleyecek, rehberlik edeceklerdir. Seni tanıyabilmeleri için yakana bir yıldız takmalısın... Artık okul yaşamın sona ermiş oluyor ve gerçek yaşam mücadelesine girmiş bulunuyorsun. Bundan ötürü görevinin yüksek ve kutsal niteliğini tümüyle kavramış her öğretmen arkadaşın gibi senin de seni bekleyen yavrularının arasına koşmakta bir dakika gecikmeyeceğine inanıyorum. Özellikle bu yıl, yeni Türk harflerini yaygınlaştırma gibi onurlu bir görevin daha var. Türkiye’de okuma – yazma bilmeyen bir tek kişi kalmayacak şekilde kesin bir kararlılık ve inançla çalışmak zorundasın. Bu hedefe varmak için; kürsü, okul gerekmez. Her yerde gördüğüne, kadın erkek, yoksul zengin, çiftçi, tüccar, köylü ve kentli ayırmayarak hemen öğreteceksin.
Ayrıca, sonsuza kadar yaşayacak olan bu Cumhuriyet’i, her an korumaya özen göstermeliyiz. Bu uğurda çalışırken görevimiz yalnız ders vermek, okutmak değildir. Her bir öğretmenin örgütleme ve aydınlatma görevi de vardır. Özel ve genel hayatınızda her zaman halkla birlikte olduğunuzu bilmelisiniz. Size başarılar dilerim.”
Cumhuriyet’in genç, dinamik ve üretken eğitimcisi Mustafa Necati, böylesine ağır sorumluluk yüklediği öğretmenlerine sahip çıkmada sınır tanımazdı. Öğretmenlerin maaşının zamanında ödenmesinde duyarlı olmayan bir valiyi görevinden alabilmiştir. O dönemde vali dâhil hiçbir yönetici öğretmene haksızlık yapmaya cesaret edemezdi. Bu, ülkenin aydınlanmasında sorumluluğu ağır olan öğretmeninin, devletin tüm gücüyle yanında olması demekti.
Mustafa Necati, yaptığı bir inceleme gezisi dönüşünde Anadolu Ajansı’na verdiği demecinde halkın ATATÜRK’le ilgili gözlemlerini şu cümlelerle bitirmişti:
“Uzak köylerde rastladığımız ihtiyar babalardan, kentlerin şen ve neşeli yaşamı içinde koşuşan yavrulara kadar herkes onu soruyor, herkes hep ona sonsuz sevgi ve saygılarını yolluyordu. Denilebilir ki, Türk ulusu, bir gönül olmuş ve o gönül bütün kalplerden toplana toplana Mustafa Kemal olmuştur.”
Görüldüğü gibi Türk ulusu, aydınlanmasını sağlayan ATA’sına minnetle, gönülden bağlıdır. Mustafa Necati’den sonra eğitimin başına gelenlerden, Saffet Arıkan, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimciler halk öğretmenliği görevini en iyi biçimde yaparak, halkın aydınlanmasında taşıdıkları bayrağı daha yükseklerde dalgalandırabilmiştir.
Işıklar içinde uyusunlar…