TÜRKİYE'DE GERİ KALMIŞLIĞIN TARİHİ

Abone Ol

Matbaanın çıkışı okumanın, yazmanın ve yazılı metinlerin yaygınlaşması anlamına gelmektedir. Yazılı metinlerin yaygınlaşması daha çok insanın okunacak metne sahip olmasına dolayısıyla daha fazla insanın aydınlanmasına sebep oldu. Bu da kilisenin gücünün azalmasına sebep oldu. Bu okuma yazma oranlarının artışı özellikle sanayi dönemi ve Fransız ihtilâli sonrası olmuştur. Çünkü kilisenin değerini neredeyse tamamen kaybetmesi halkın aydınlanmasına sebep olmuş ve bu aydınlanma yeniliklerin gelmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu okuma yazma oranlarının artış sebeplerinden biri de zorunlu eğitimin gelmesi olmuştur. Türkiye'nin geçmişine bakıldığın-daysa ileriki zamanlarda ayni uygulamalar yapılmaya çalışılsa da ülkenin maddi olarak yetersiz kalması sebebiyle okul yapmak köy ve kasaba yönetimlerine bırakılmıştır. Bu da maddi olarak yetersiz olan büyük çoğunluğun okulsuz kalmasına ve dolayısıyla yine maddi durumu iyi olan kasaba ve kent merkezlerinde okuma ve yazmanın yayılmasına yani kısıtlı bir okuma yazma oranına denk gelmiştir. Edebiyattan ve dolayısıyla yazılı kültürden uzak kalan Türkiye halkı radyo, sinema ve en son da televizyon ile ulusal birliğe kavuşmuştur ve güç sahiplerinin provokasyon ve manipülasyonlarına bu medyalar aracılığıyla maruz kalmışlardır. Avrupa'da sözlü kültürden yazılı kültür dolayısıyla uzaklaşan halk edebiyat ve şu anki medeniyet ışıklarına bu şekilde ulaşmışken. Türkiye yazılı kültürde okuma oranının büyük oranlarda artamaması sebebiyle geri kalmıştır su andaki akademik ve edebi eser eksikliğinin sebebi de budur. Sözlü kültürün Türkiye'de süre gelmesi avcı, toplayıcı dönemden beri insanların hikâye dinleme ve uzun gecelerde zaman geçirme yolu olmuştur. Ayriyeten yazı bulunmadan önce hukuktan yani şu an töre denen sözlü hukuktan tutun da hayvanların nasıl güdüleceğine, tarlanın nasıl sürdüreceğine kadar bütün bilginin aktarılma yolu olmuştur. Bu sözlü kültürün diğer bazı yönleri yazı ile bazı yolları ise radyo, sinema ve televizyon ile baltalanmış ve son bulmuştur. Radyo, televizyon ve sinemanın özellikle hikâye anlatma ve hikâye dinleme gerekliliklerini karşılama düzeyi güç sahipleri tarafından manipülasyon ve propagandaya uygun bir alan olduğu gerçeğinin görülmesi dolayısıyla kolaylıkla insanları yönlendirme yollarından bazıları olmuştur. İronik bir şekilde televizyon ve radyo sözlü kültürün yok olmasına yol açsa da TRT yaptığı bir girişimle sözlü kültürün yok olmaması ve kaydedilmesi adına programlar düzenlemiş ve çekmiştir. Yine de sözlü kültürün kayda geçilmesi bir medya aracı üzerinden olduğu için sözlü kültürün yok olması bu şekilde engellenmemiş veya engellenememiştir. Matbaa ilk çıktığı zamanlar bir köyden diğer bir köye ulaşmak zor olduğu için gazeteler köyden köye veya kentten köye ulaşması çok zor olduğu için gazeteler yerel gazete olmak zorundaydı. Sanayi devrimi sonrası ulaşım olanakları kolaylaştıkça gazetelerde de merkezileşme başlamıştır. Önce kent gazetesi köyler dahil her yerde yayımlanmış ardından birkaç yerel gazete harici bütün gazeteler İstanbul merkezli gazete haline gelmişlerdir. İstanbul gazeteleri öncelikle İstanbul olmak üzere bütün Türkiye hakkında haberler yapmıştır. Çoğu gazetenin İstanbul merkezli gazete olması basının çeşitliliğini ve basında gerçek kamu-oyunun oluşmasını ortadan kaldırmıştır dolayısıyla basın tekelleşmiştir. Basının tek elde buluşması tekelleş-meyi kolaylaştırmış ve sermayenin büyümesine ve aslında dolaylı yoldan gücün büyüyüp nihaî güç haline gelmesine yol açmıştır. Moda, mutfak, magazin hakkında haberler yapanların aynı şirket veya ajans olması sadece gazetelerin tekelleşmeyi ve çeşitlilikten yoksun olmasına değil aynı zamanda bütün ülkenin moda, mutfak ve magazin anlayışının aynı olmasına yani çeşitliliğin ortadan kalkmasına sebep olmuş bulunmaktadır.

Sanayi devrimi sonrası matbaanın yaygınlaşması dolayısıyla kitaplar basılı hale gelmiştir ve önceki kitap kelimesi anlamını değiştirmiştir. Yazılmış olan eser anlamına gelen kitap sonradan "el yazması kitap" adıyla anılmaya başlanmış ve matbaa ile basılmış olan kitaplara da kitap denmeye devam edilmiştir. Dolayısıyla diyebiliriz ki sanayi devrimi sonrası kelimeler dahi evirilmiştir.

Göçebe toplumlarda hapishane kurmak zor olacağı için cezalar ağırdır fakat cezaların ağır olması cezaların kişilere ve zamana göre değişiklik göstermesinden daha büyük bir sorun değildir. Yazının bulunması kesin sınırları olan hukuki yasaların oluşabilmesini sağladığı için büyük devletlerin oluşmasına ön ayak olmuş diyebiliriz.

On altıncı yüz yıl zamanında burjuva sanatı desteklemiştir çünkü soylular ve kilisenin sanatı tek elinde tutması propaganda ve manipülasyon araçlarını da tek elinde tutması anlamına gelmektedir. Burjuvalar yönetime katılmanın tek yolunun halk ile iletişimi kontrol halinde tutmak olduğunu bildiği için sanata ve sanatçıya destek verir ve onlara sponsor olur. Türkiye'de burjuva sınıfının devlet eliyle "Avrupa'da burjuva sınıfı diye bir sınıf var çok yararlı oluyorlar yönetimde" mantığıyla ortaya çıkarıl-masından dolayısıyla devlete bağlı bir burjuva sınıfı olmasından dolayı yerine getirmesi gereken görevleri tam anlamıyla yerine getiremeyen aciz bir burjuva ortaya çıkmıştır. Bu burjuva "devletin işine burnunu sokma" ihtiyacı duymadığı için sanatta tekelin oluşmasını da sorun haline getirmez. Bundan dolayı Türkiye'de sanat ve sanatçılar finanse edilmez ve onların gelişimi kısıtlanır. Geçim derdine düşen sanatçı sanatını satmak zorunda olduğu bilinci ile pranga altında işler.