Dün basına yansıyan bir haber gıda terörünün ve sahtekarlığın geldiği son noktayı gözler önüne serdi. Gıda Laboratuvarları ve Gıda Denetçileri Derneği (GLADER) İstanbul’da yaptığı çalışmalarda hayvansal hücre kullanılmadan yalnızca ot ile üretilmiş hileli sucukları tespit etmiş.
Türkiye’de gıda terörü yıllardır konuşulan tartışılan bir konu. Zaman zaman işletmeler denetlenir, hileli ürün satan firmalara bir miktar para cezası uygulanır. Firmalar uğradıkları bu maddi kaybı telafi etmek için daha çok hileli ürün satarlar. Tarım Bakanlığı her yıl taklit ve tağşiş yapan firmaları açıklar. Çarşaf çarşaf liste yayınlanır ama kimsenin umrunda olmaz. Bozuk düzen aynen devam eder.
Gıdada en hassas olduğumuz domuz, eşek veya at etinin satılmasına bile engel olamayız. Fiyatlarıyla el yakan peynirlerden nişasta çıkar. Bayatlamış tavukları çamaşır suyuna bastırıp tekrar satarlar. Sineklenen kuruyemişlere sinek ilacı sıkıp satmaya devam ederler. İçinde ne olduğu belli olmayan sucuklar, salamlar, sosisler fast food dükkanlarında bol bol kullanılır. Sebze ve meyvede GDO’lu ürünlere alıştık zaten. Uzmanlar her bir vatandaşın kendisini denetmen gibi görmesini, etiketsiz ürün almamasını, aldığı her ürünün etiketini okumasını tavsiye ediyor.
Mealen, “Devlet denetleme görevini yerine getiremiyor. Bu iş vatandaşa düştü” deniyor. Siyasi iktidarın tahakkümü altındaki devlet denetleme yetkisini de siyasi iktidarın arzularına göre kullanılıyor. Bazılarına nefes dahi aldırılmazken, bazılarına istedikleri gibi at koşturacakları bir serbestlik tanınıyor.
Devletin inşaat alanındaki denetleme yetkisini kullanmamasının sonuçlarını hep birlikte gördük. Gıda terörü vatandaşa havale edilemeyecek kadar önemli bir konu. Devlet devletliğini bilip bu terörizme dur demek için gereken adımları atmalı.