Eleştirenleri ve eleştirileri pek sevmiyoruz.
bizi sevindiren sadece duymak istediklerimiz.
peki,ya biz hatalıysak,
ya birileri için “ ne istediklerse verdik “ dedikten , sonra,
hata yaptık itirafı..?
demek ki her yaptığımız, doğru olmayabiliyor...!
Başkalarının ne dediğine de , önem vermeliyiz.
Kısaca Milletçe empati özürlüyüz.
Yüzde kahir ekseriyetle Müslüman olduğumuz bilinen ülkemizde hala çocuk istismarı, kadın tacizleri meydana geliyorsa, eğitim de büyük açıklık ve zaaf var demektir.
Beş sene önceydi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam,
kayıp ve kaçırılan çocuklar için öneride bulundu,,
“Çocuklara çığlık atmayı öğretmeliyiz “
Ne bilsin çocuk kötülüğü,
Bağırmak çağırmak yerine eğlenmek , güzel şeyler düşünmek çağında bir çocuk o.
Suç biz büyüklerde.
Ulusça haykırmaya ,bağırmaya devam ediyoruz,
Bu ne tahammülsüzlük,
bu ülke muz cumhuriyetini geçti,
demokrasinin sadece adı kaldı,
Toplum son yıllarda çok gergin..!
Ankara nezle olsa, Anadolu zatürreden yatakta..!
Ankara’da olan bitenler , Anadolu’da sokaktaki adamın başında patlıyor..!
Eve metresini getiren koca , etrafına dehşet saçıyor..!
Öz kızını ve eşini sonrada kendini katlediyor..!
nereye gidiyoruz…?
Bu ne Celal , ne bu şiddet..?
İnsanımız ve bu toplum geçiriyor cinnet..!
Bu gidiş asla değil hayra alamet..!
Neler oluyor bize ey necip Millet..?
asabi demokrasi.
Böyle nereye kadar..?
Sağlık Bakanını göreve çağırıyorum..!
Ulusça karantina altına alınmalıyız..!
Bilinmeyen bir virüsün saldırısı altındayız.
belirtileri, aşırı kabalık , Vandallık ,nezaketsizlik ve hazımsızlık..!
orantısız saygısızlık ,
ilacı ise bence belli,
hoşgörü , biraz daha demokrasi ve empati ,
her sabah aç karnına birer doz ,
bize siyaset hiç iyi gelmiyor,
yan etkileri ise dinmiyor.
İnsan yanındaki insana düşman oldu,
apartmanda komşuluk yok oldu.
Eskiden parkta sokakta bir çocuğu sever , kucaklar okşardık,
Şimdi tecavüzcü bilinmemek için çocuklardan da uzak durduk.
Sevmeyi sevgiyi unuttuk.
Hala seçim atmosferini atamadık üzerimizden.
Bu milleti bir arada tutan çimentosu olan aile ve ahlak değerlerimizi özellikle bir odak tarafından yıkılmaya çalışılıyor.
Birileri de kanayan bu yaraya tuz basmaya devam ediyor.
Neredeyse tamamı müslüman olan bu ülke de , sadece nüfus cüzdanlarında yazıyor ne olduğumuz.
Demek ki sadece Müslüman olmak da yetmiyormuş.
Mevlana dan ders almak da gerekiyormuş.
Yaşantımız ile inancımız arasında uçurumlar var.
Ne olduğumuz gibi görünüyor, ne de göründüğümüz gibi olabiliyoruz.
Yaşamda ne ahlaki değerler, ne de insani ilişkiler.
Kalmadı hiçbiri .
çaresi biraz daha empati ve demokrasi..!
*****
İSTANBUL CUMHURİYETİ
Geçen hafta sonu gittiğimiz İstanbul artık bir Vali ile idare edilemeyecek kadar büyük bir metropol kent haline gelmiş.
1974 yılında bundan 45 yıl önce Üniversite için gittiğim bu kentte yaşadığım 5 yıl boyunca, iyi kötü yaşanabilir bir kent iken,
Bugün Avrupa’da iki üç ülkenin büyüklüğünde devasa bir Megakent olmuş.
Şehir de ,ya zengin, ya da orta kesim yaşıyor.
En düşük gelirli insanların yaşamaları mümkün değil.
Oğuz Atay’ın romanındaki gibi “Tutunamayanlar “ bu şehri terk edip köylerine dönmek zorunda.
Eğer bir evi yoksa ,İstanbul da memur ve emekli yaşamı oldukça zor.
Ya birden çok geliri olmalı , ya da evine çok yakın işyeri olmalı.
Ulaşım hem zaman , hem de nakit kaybı.
Arkadaşım bir gece aşırı trafikten , Kadıköy Haydarpaşa dan , Florya ya tam 4,5 saatte gidebildiğini söylemesi ve bir de bunun ertesi sabah dönüşü , hayatı çileden çıkaran en büyük sorun.
Çok katlı yapılar durmaksızın yapılmaya devam ediyor.
Avrupa yakasında fiyatlar el yakarken , Anadolu yakasında daha makul emlak alınabiliyor.
Anadolu nun , her köşesinden insanlar , hala İstanbul’a akın ediyor.
Bir çoğu da Anadolu yakasında yerleşiyor.
Türkiye genelinde bu mega kentin ekonomi de ve nüfusta yüksek temsil oranını düşününce, beklenen olası bir İstanbul depreminde ülkenin ekonomisini bekleyen tehlikeye şimdiden göz atarak değerlendirme yapılmalıdır.
İstanbul bu büyüme hızı ile, yaşanabilir bir kent olmaktan çok uzaklaşıyor.
Arsa ve emlak fiyatları , gıda ve ulaşım giderleri , kira ve yaşam gittikçe katlanılamaz derecede artış içinde.
Memur için , sürgün yeri, öğrenciler için gayya kuyusu bu kent..!
Belki bir hafta sonu tamam da , çok zor, uzun soluklu yaşam.
Bu kent’e ne para dayanır, ne de zaman..!
Onun için Aydın’ın ve Ege ‘nin kıymetini bilelim.
SÖZÜN ÖZÜ:
BU DÜNYADA ÜÇ ÇEŞİT İNSAN VARDIR.
OLMAZSA OLMAZLAR,
OLMASA DA OLURLAR,
BİR DE , OLMAZ OLASICILAR…!