Geçtiğimiz Pazartesi günü ülke tarihimizin en büyük iki depremini yaşadık. Merkez üssü Kahramanmaraş ilimiz olan depremler 7,7 ve 7,6 şiddetlerinde yaşandı. Yıkımları o kadar büyük oldu ki 10 il neredeyse yerle bir oldu. Eski ve yeni binalar adeta karton gibi dağıldı. Depremden etkilenen 10 ilde 13 milyon 421 bin 699 kişi olduğu ifade edildi. Bu bölgelerde yaşayan Suriyelilerin sayısı ise 1 milyon 730 bin 491 kişiye ulaşıyor. Suriyeliler ile birlikte depremden etkilenenlerin sayısı 15.2 milyonu buluyor. Nüfusun kalabalık olması endişeleri daha da arttırıyor.
Depreme dayanıklı olduğu iddia edilen kocaman binalar bile maalesef adeta tuzla buz olmuş durumda. Bölgede depremi yaşayan milyonlarca vatandaşımız yakınlarını, sevdiklerini kısacası canlarını yıkıntılar altında bıraktı. Her bölgede devam eden arama kurtarma çalışmalarının hemen yanı başında endişeli bir şekilde mucizeler bekliyorlar. Sevdiklerinden umut veren haberleri bekliyorlar.
Durum böyleyken arama kurtarma ve enkazları kaldırma çalışmaları devam ediyor. Ancak bu çalışmalar eni konu bir kaç ay içerisinde sona erecek. İşte o zaman depremi yaşayanların asıl sıkıntısı ortaya çıkacak. Bunun adı da travma...
Yani evini, işini, aşını, eşini, çocuğunu, karısını, kocasını kısacası sevdiklerini kaybeden her bir kişi yoksunluk, yalnızlık ve kaybetmişlik sorunlarıyla baş başa kalacak.
Bunu şöyle ifade etmek gerekirse 24 yıl önce yaşadığımız Gölcük depreminden kurtulan ve her sene depremde kaybettikleri yakınları için anma programı düzenleyen vatandaşların anlattıkları bugünü de tarif ediyor. Zira her yıl gerçekleşen anma törenleri tv ekranlarından bizlere ulaşıyor. Aradan geçen onlarca yıla rağmen vatandaşların ifadeleri ortak oluyordu. "Bu acının tarifi yok", "ilk günkü gibi acılarımız taze", "halen uyku uyumakta zorlanıyorum", " kaybettiklerimiz daima aklımızda" ve daha nice açıklamalar...
Bugüne geri dönersek 10 ili kapsayan asrın felaketi olarak adlandırılan bu iki depremden sağ olarak kurtulacak herkes ileriki yıllar içerisinde büyük ruhsal yıkımla da baş etmek zorunda maalesef. Yakınlarını kaybetmiş insanları teselli etmek kolay değil. Hatta imkansız. Zira aynı acıyı veyahut acıları yaşamadıysanız karşınızdaki kişileri teselli etmek olanaksız. Şimdi bundan sonraki zamanda yapılması gereken tek şey var; toplum olarak birbirimize kenetlenmek ve acıları bir şekilde bertaraf etmeye çalışmak. Aynı zamanda ülkemizde faaliyet gösteren toplum bilimcilere, psikologlara, psikiyatrlara çok büyük işler düşüyor. Uzun yıllara dayanacak olan bu süreçte herkesin vicdani olarak depremzede vatandaşlara duygudaşlık yaparak ruhsal yaraları birlikte sarmak gerekiyor. Depremde hayatını kaybeden tüm canlarımıza Allahtan rahmet diliyor, yaralılara da acil şifalar diliyorum.