Coğrafya kaderimizdir der İbni Haldun İktisat ve sosyoloji öncülerinden, tarihçi, düşünür ve devlet adamı İbn-i Haldun (1322 – 1406) bugün üzerine basa basa ezberlediğimiz bu sözü bırakır dünyaya, asırlar önce.
“Coğrafya kaderdir.” Edebiyattan mantığa, tefsirden hadise kadar çok yönlü bir eğitim alan bu büyük düşünür elbette boşa söylemez bu sözü.
Mısır’da yaşadığı dönemde kaleme aldığı” Mukaddime” eserinde , coğrafi özelliklerin toplum hayatına etkilerini yansıtır. Bir kültürün ve toplumun, bulunduğu coğrafya özelliklerine göre şekillendiğini belirtir İbn-i Haldun.
Biz devam ederek, sadece Kültür ve toplumun değerleri değil, siyaseti, ticareti, hatta zemin ve yer şekillerini de eklersek pek de yanlış olmaz.
Hatta depremleri de…!
Ne çektiysek hep Arap yarımadasından çektik.
Osmanlı zamanında klasik bir söylem ile tarihçilerin ittifak ettikleri gibi Osmanlı’yı arkasından hançerleyen ve uzun soluklu filmlerinden tanıdığımız ajan İngiliz Lawrence ile işbirliği yaparak çekinmeden aynı dine mensup iki toplumu çarpıştırıp ,ihanet eden Araplar’ın yaşadıkları topraklar , Türkiye’de yaşanana depremlerin de nedeni..!
Hem yakın zamanda siyasi ve toplumsal kargaşa ve kaos’tan yurdumuza göç eden sığınmacıların neden olduğu insani sorunları , hem de arap yarımadasının Jeologların deyimiyle arap plakası kuzeye doğru harekete geçerek yaptığı öteleme nedeniyle , biz de kuzey Anadolu fayı ile yakın zamanda yaşanan Elazığ ve Malatya depremlerinin açıkça asırlardır sorumlusudur.
Ortadoğu dan Arap yarımadasının kuzeye ve topraklarımıza doğru yaptığı jeolojik itmeler nedeniyle depremler, Osmanlı dan bu yana bu topraklarda servet petrol nedeniyle de savaşlar ve acılar hiç dinmeyecek.
Evet neler çektik asırlardır bu Arap yarımadasından..! Tarih dile gelip konuşsa, zamanın dili olsa da söylese.
Daha neler de çekeceğiz , göreceğiz.
TV de günlerdir her kanalda gösterilen kurtarma çalışmaları , yıkılmış yapılar , çaresizlik , travmalar beni 20 yıl önceki Gölcük Marmara depremine götürdü.
17 Ağustos 1999 tarihinde gece yarısı 7.4 şiddetindeki asrın felaketi deprem toplum olarak hepimize şok oldu , kendimize getirdi. Yaklaşık 1 hafta sonra görevli olarak gittiğimiz bölgede haftalarca yapı hasar tespitlerinde görev yaptık teknik eleman arkadaşlarla gördüğümüz acı manzaraları ömür boyu unutmak mümkün değil.
O dağların nasıl yürüdüğü, fay kırıklarını yer yüzündeki açılmalar yaratan izleri, tren raylarının 2-3 metre nasıl yer değiştirdiği, bu korkunç afetle baş etmenin tek çaresinin bilimin izinden yürümek olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlattı.
Neden bir işi gereği gibi yapmadığımızı sorguladığımızda “Coğrafya kaderimizdir “ sözü geliyor akıllara .
İnsanımız da Arap kültürü ile yoğrulmuş , hayata bilimsellikten uzak , arapların cahilliye dönemi gibi okuma özürlü , kaderci bir anlayış ile “ yaydım çayıra , mevlam kayıra “ uzun bir ince yolda yürüyüp gidiyoruz.
Hafıza sorunu olan ve unutan bir milletiz.
Bir şeyin ve olayın başını iyi yakalayıp sonunu getiremiyoruz.
İlkeli duramıyoruz.
Onun içindir ki muhtemelen, “Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir “ denilen sözü birileri bizim bu huyumuz için söylemiş olmalı.
Yakınlarda bu yıl içinde, depremler hem de dünyanın tavanı Everest tepesinde kendini hatırlatıyor.
Aydın da 2000 yılı Nisan ayından bu yana bu fakir köşe yazarınızın bürokratlığı , daha doğrusu teknokratlığı dönemindeki çalışmalarıyla , Aydın’daki inşaatlara Valilik İdari genelgesiyle getirilen “ fabrikasyon hazır beton kullanım “ zorunluluğu olumlu anlamda bir milattır.
Binaların artık projelerine ,kullanılan betonlarına ve şantiye uygulamalarına bir çeki düzen getirilmiş ve daha dayanıklı inşaat yapılması sağlanmıştır.
Gelelim Aydında neler yapılıyor depremle ilgili..?
Belediyeler kentsel dönüşüm için riskli bölgeleri belirledi mi..?
17 belediye hala kış uykusunda..!
Siyaseten bir getirisi olmayacağı inancıyla,
Bir çok başkan elini taşın altına sokmadığını ,
Aydınlı olmayan bürokratlarında nasıl olsa ,bir gün gideceğim düşüncesiyle uzun soluklu ve sorunlu bu işlere pek eğilmediği bir gerçek .
Çünkü bizzat sayın Vali’nin iş yapamamaktan yakındığına bizzat tanık olduk 10 Ocak’ta.
Bürokrasi, ortada sorun var yandan geç misali sorunlara bulaşmamak için
“..muş gibi yaparak “ ,maalesef buz dağının altındaki bu sorun ,yani Aydın da olası deprem maalesef unutuldu gitti.
Deprem unutulsa da, o kendisini asla unutturmaz.!
Başkan ve meclis üyelerinin kararıyla , basında mizah konusu olan bir ilçemizde fay hattının yerinin değiştirildiği kentimiz Aydında , depremden kaçış yok.
Herkes elini, olmadı kolunu , daha da olmadı başını , taşın altına sokmalıdır.
Seçim kaybetmek adına olsa da, radikal kararlar alınmalıdır.
Aydın’ın Ilıcabaşı ,Sökenin Abalaki ,Kemalpaşa semtleri,
Kuşadası’nın çevre yolu kenarı ,Ege mahallesi Dağ mahallesi, acilen kentsel dönüşüm içine alınmalıdır.
Aydın birinci derce riskli deprem bölgesinde ama,
Aydın’ın kurtuluşunu sadece 7 Eylülde aramayalım,
Bugünde deprem riskinden de kurtuluşu sağlamak üzere, çalışkan Aydınlı bürokratlarla acilen önlem almak lazım.
Kimseyi korkutmayalım ama , bir gerçeği de bilelim.
1970 li yılların başında yoğun yapılaşma yaşayan Aydın Efeler ilçesindeki Adnan Menderes Bulvarının çok katlı binalarının yorgun ve elle dökülen ,betonlarla inşa edilmiş kaç tanesi depreme karşı dayanım testi yapıldı..?
Bu apartmanların bazılarına sonradan 2-3 kat ilave edildiğini, hatta aynı yıllarda kente birer kat daha genel kat artışı verilmesinin ardından , Aydın’ın en üst katları sağlıksız birer uçan daireye dönüşmedi mi…?
Allah hiç göstermesin ama, yedi şiddetinde bir deprem ,Adnan Menderes Bulvarında ,Nazilli de Ordu caddesi ile Atatürk caddesinde ,Söke de Aydın caddesinde yoğun yüksek katlı apartmanların bulunduğu diğer ilçelerimizde de, 2000 yılından önce yapılmış yapılar bir felaketin nedeni olacaktır.
Aydın’ı yönetenlere soruyorum, günlük işlerden fırsat bulup, en sorunlu , ama sonucundan herkesin sorumlu olduğu deprem tehlikesine karşı ne yapıyoruz..?
Alınan önlemlerin tamamı depremden sonraya ilişkin, ama eğer yapılarımızı depremden önce önlem alarak kentsel dönüşümle yenilersek, bilim ve teknik ışığında sağlıklı binalar yapmaya özellikle önem verirsek, depremden sonra çadır aramaya ve nerde devlet diye haykırmaya hiç gerek kalmayacaktır.
DEPREMDE AYDIN ALLAHA EMANET
Bir ay sonra Mart ayı başında şimdiye dek yapılan en büyük ölçekteki deprem tatbikatı yapılacak olan Aydın , en zengin tarım arazileri, biraz altının arkeolojik kalıntılarıyla, daha derinlerinden Jeotermal fışkıran ve “en güzel gökyüzünün altındaki yeryüzü “ diye sakız gibi dillendirilen tüm bu ilklere ve birinciliklerine rağmen , birinci derece deprem bölgesinde olmasıyla da, nimetlerin yanında külfetlerinden habersiz yaşıyor önlem alınmadan yıllardır.
Verimli zirai arazileriyle bilinen tarım şehri ilimiz, bir dönem Çukurova ile baş başa yarışan Menderes ovası üzerine kurulu ilçelerimiz ve köylerimiz ile yıllardır bir tehlikenin de üzerinde yaşamaktayız.
DEPREM EN BÜYÜK TEHLİKE .
1970 li yılların başından itibaren Aydın merkezinde Menderes ve Gazi bulvarı, Nazilli’de Atatürk, Hürriyet ve Ordu caddeleri, Söke’de Aydın caddesi, çok katlı yapılaşmaların merkezi oldu.
Düne kadar yığma yapıları yapan ustalar ve kalfalar, betonarme yapılarla tanıştıktan sonra, çıraklık döneminde binlerce apartman inşa ettiler.
Sokak aralarında el ile karışım yapılarak hazırlanan betonlar, çıraklık dönemindeki yapıcıların en acemi eserleridir.
2000 yılında hazır beton yapımına geçilen ilimizde, artık beton standardında istenilen seviyeye gelmiş olmakla beraber sorun bu tarihten önce yapılan binalardır; buralarda yaşayan insanların can güvenliğinin olmayışıdır.
2000 yılından daha önce elle dökülen betonla yapılan çok katlı apartmanlar ne zaman patlayacağı belirsiz birer saatsiz bombadır.
Ulu önder Atatürk gibi düşünmek , bilime fenne ,ilime yönelerek , bu öğretileri kendimize ve hayatımıza, rehber edinmek zorundayız.
Her şeyi deneyerek , yanılarak yapmak zorunda değiliz.
Sadece bilim adamlarını dinlemek , bilimin dediğini yerine getirmek bu felaketlerin önüne geçmek için yeter de artar.
Kimseyi dinlemeden , “ ben yaptım oldu” ve “ patlasanız da , çatlasanız da ben yapacağım “ diyenler projelerini kararlarını bilimsel açıdan tekrar gözden geçirmelidirler.
SÖZÜN ÖZÜ :
GİDECEĞİNİZ YERİ BİLMİYORSANIZ, VARDIĞINIZ YERİN HİÇ ÖNEMİ YOKTUR.
MEHMET ÖZÇAKIR
mehmetozcakir@hotmail.com
P.K:110 EFELER – AYDIN
GSM : 0.505.8077828