Ahmet Altınel; Aydın Ticaret Odasında En Uzun Süreli Başkanın Anıları

Abone Ol


Mezun olduktan sonra beni dükkânlarına götürdüler. Bundan sonra bu mesleği öğreneceksin dediler.

Dört sene çalıştım ve evlerinde kaldım.

Cumhuriyet İlkokulu Yahudilerin Sinegok’uydu. Sonradan Mahkeme oldu. Bir müddet sonra Vilayet’in birinci karına taşındı. Oradan da, şimdiki Adliye Binasına.

Dayım, Mahmut Kızılkayanın kardeşi Abdullah Kızılkayanın Hasan ve Ali isminde iki oğlu vardı. Hasan Kızılkayanın bir Otobüs kazasında kolunu kestiler, kurtarılamadı vefat etti.Dükkânlarında hırdavat, tuhafiye, kırtasiye ticareti yapıyorlarmış. Abdullah Kızılkaya yaşlı bir kişi. Benden evvel dükkânlarına aldıkları işçiler pek rahat durmamış, dükkânda mal ve çeşit bırakmamışlar.Ben üç sene çalıştım, dükkânı malla doldurup Hacı Hasan Hüseyin Çevik isminde ki arkadaşa teslim ettim.

Akseki’den Ağabeyim Mustafa Altınel ve Dayım Mehmet Karık Aydın’a geldiler. Bir Han Odası ( Hafız Salim’in Hanı )tutuldu onlar için. Pazarlara gidecekleri için bende onlarla beraber oldum. Pazartesi sabahı Koçarlı pazarına, oradan akşama Bağarası köyüne, Salıpazarı bitince akşam Söke İlçesine gittik. Çarşamba Söke pazarı bitince Germencik Nahiyesine, buranın pazarı bitince İncirliova Nahiyesine geldik. Cuma günü Pazar bitince de Aydına geliyorduk.Altı gün akşamları yattığımız yerler toprak ve tahta. Sonraları böyle pazarlara gitmedim. Benim gibi hemşerimiz iki üç arkadaşla Cuma günleri İncirliova( Karapınar) pazarına Trenle giderdik. Mallarımız bitince Aydına dönerdik. Tren ücreti yedi buçuk kuruştu, yanımıza kâr kalsın diye, Demir yolundan yaya olarak 2 saatte Aydına gelirdik.Son çalıştığım Abdullah amca çok nüktedan, Allah kulu bir adamdı. Beni çok severdi. Çalışırken, Allah senden razı olsun diye dua ederdi. “ Olur, olmaz Nalbant oldu, At nalını bulmaz oldu.Her hangi işe canım kurban olsun, bilene yine canım kurban olsun,Hiç bilmeyen canı cehennem olsun. Yarı bilip yarı bilmeyene sade pirinç zerde olmaz, Şeker gerek kazana, Ata malı tez tükenir, meğer evlat kazana” Gibi birçok tekerlemeleri vardı, Allah rahmet eylesin.Aydın da eski Hanların yanında bir Kahve, çok yakınında Helvacılar bulunurdu.Salı Pazarına ve Cumaya gelen Köylüler, Hanlarda kalanlar, karınlarını hep Helvacılarda doyururlardı. Gazi Bulvarında şekerci, helvacı Refik Süvarioğlu,Ömer Muharrem Sebilinin yanında Halil İbrahim Arkayın, Yağcılariçi girişinde, Hacı Abdullah, Oğlu Hasan Vural, Şerif Ali’nin hanının hizasında Hacı Veli Sandıklılı, Oğlu Mehmet ve Aydın Sandıklılı, Kasaplar girişinde Amcaoğlu kardeşler, Zafer meydanında Gözlüklünün Hanı ve İdris Köybaşı’nın Hanının hizasında Pala Bıyıklı, Helvacı Mustafa Aksakoğlu. Bakır Sahanların içinde, Pekmez- Tahin verilirdi. İrmik Helvası, Tahin Helvası, Güz Helvası ve Baklava Dığanları Mermer masaları süslerdi. Şimdi o yerlerde ekmek arası satılıyor. Atatürk’ü Aydına 3 gelişinde de gördüm. İlk gelişinde Trenden inmedi, sadece penceresinden baktı. İkinci gelişinde İstasyon köprüsünün tahta merdiveninden yürüyüp Türk ocağının önünden geçerek eskiden Osmanlı Bankası olan ‘ Bank kahvesine’ geldi. Her kes İskambil oynuyor, kimse yerinden kımıldamıyordu. Atatürk Ankara’ya gidince Aydın da uzun süre kâğıt oynatılmaması yasağı koydurdu. 1938 yılında Doğu Gazi Bulvarı 25 Nolu dükkânı yıllık 120 lira kira bedeli ödeyerek tuttuk. Ağabeyim Mustafa ile beraber dayım Mehmet Karık’da geldi. Bir ay sonra cihan harbi çıktı. Ağabeyimle dayım pazarlara devam ettiler ben dükkânda çalışıyordum. Mor binlik denen eflatun rengindeki, çalışarak biriktirdiğimiz bin lirayla İzmir’den mal aldık. Otuz metre dükkânın 15 metreBater (Bölme)tamamı Avrupa mal doldurduk. Seyyarlara ve bakkallara satarak devam ettik.Ağabeyim Askerliğini Aydındaki 37. Piyade Alayında para ödeyerek 6 ayda bitirdi. İkinci Cihan Harbi çıkınca 1330 doğumluları tekrar Askere aldılar. Alay Aydından Burhaniye’ye gitti. Bende Aydın Askerlik şubesinde muayene oldum, sevk zamanı gelince bana Askerlik şubesinden çağrı geldi. Annem, Babam Akseki’deki dükkânı kilitleyip gitmek varken, eniştemiz olan İbrahim’e bıraktık. Sevk yerim, İstanbul Selim Paşa da Motorlu Tabur Kumandanlığına gittim. Birliğe vardım, bir müddet orada kaldım. Sonra İstanbul Eyüp’ün üstündeki Rami Kışlasına geldim. Kışlanın girişinde şöyle yazar “ Sanma ki hakkın var, Hak Milletin şanının, Sen Öl ki yaşasın, Dökülecek kanının”Bir müddet sonra Hadım Köyün üzerindeki Ömerliye gittik. Hitlerin Alman Ordusu Yunanistan’a kadar geldi. Bir günde orayı işgal etti. Sonra Rusya’ya hücum etti. O yıl kış, kar ve buz içinde olduğundan Almanların vasıtaları, Silahları çalışmadı dondu ve mağlup oldular. Ben Askerken Mareşal Fevzi Çakmak Genel Kurmay Başkanıydı. Neticede 37 ay 15 gün askerlik yaptım ve Terhis olup Aydına geldim. Tarumar edilmiş, içi boşaltılmış boş dükkânda yeniden çalışarak ve Han odalarında yatıp kalkarak işimizi yeniden kurduk. Ağabeyim pazarlarda ben dükkânda ve akşamları kahvehanelerde 60 kuruş’a Gömlek ve 10 kuruş’a çorap satardım.Annem, babam Akseki’den Aydına geldiler. Hemşeriler hepimiz Hasan Efendi mahallesinde ev kiraladık. Sonra Gazi bulvarında çalıştığımız dükkânın yanındaki iki dükkânı satın aldık, bir tanede batı gazi Bulvarından.Sonra Ağabeyim bizden ayrılmak istedi, son aldığımız dükkânı ona verdik.Toptan ve perakende ticarete sarılarak Aydın içi, Kazaları, Nahiyeleri ve Yatağan, Muğla, Söke’ye kadar müşterilerimiz oldu.Her ayın 25-30’u arası İstanbul’a gider ve dönüşte Bursa’ya da uğrar, sattığımız çeşitlerden getirirdim. Aldığım her çeşitten fazla miktarda aldığım için çok ucuza mâl eder, hiçbir tüccarın veremediği fiyata mal verirdik.Hiç tanımadığımız müşteriler bile gelir deftere yazardık. On- Onbeş gün sonra gelir borcunu öder, tekrar mal alır giderlerdi.İstanbul’da mal aldığım firmalara ‘ Senet vereyim’ derdim, ‘ Ne senedi, emret dükkânın hepsini gönderelim’ derlerdi.Yanımda, İsmet Çatlı ve Hüseyin Gökoğlu tezgâhtarlık yaptı, hemşerim olurlardı ve her ikisi de halen ticaretle uğraşıyorlar.Gençlik yıllarımda esnaf, işine sadık, dürüst ve birbirine saygı duyan insanlardı. Şimdi üst kattaki komşu, yan dükkândaki esnaf birbirini tanımıyor.Eskiden, soyadı kanunu çıkmadan, esnafın lakabı vardı öyle tanınırdı. Elektrik kısıtlıydı, Sinemacı Hakkı Bey’in Park sinemasındaki Dinamodan dağıtılırdı. Onu da Parası olan alırdı. Kıtlık, sıkıntı hiç eksik olmadı, Pantolon ve Ceketler hep yamalıydı, Süvarilikle kaplanırdı, hem de Bayramlıklar.Ticaret Odasının önünden geçen sokak Belediye Caddesi idi. Odanın üst köşesinde Belediye Binası, Evlendirme Müdürlüğü ve Doktorluk vardı. Bizim gibi gurbetten gelmiş Ispartalı Mehmet Gürer, Zafer mahallesinde otururdu. Her sabah dükkânımın önünden geçerken uğrar birer kahve içerdik.Bir gün öncesi Aydın’da olup bitenler, satışlar, İstanbul piyasası konuşulurdu. Bir masal gibi güzel, bereketli günlerdi.Hulusi Ambarlı, İsmail Köybaşı, Konyalı Hakkı Özcanlı, Erol Kaya, Şakirzade İbrahim Şakiroğlu, Mustafa Ali Zorlu, Müslim Luş, Cemil Günday, Muzaffer Eraydın, Fikret Süvari, malzeme verdiğimiz Kadın- Erkek terzileriydi. Kırk sene bu ticarete devam ettim. Kimsede kırk kuruş alacağım kalmadı. Arsalar aldık, Sanayide dükkânlar yaptık, şehir içindeki arsalara daire ve dükkânlar yaptık. İki oğlan bir kız evladımı okuttum.Vedat Ticaret lisesini, Sedat İzmir Özel Türk Kolejini, kızım Ayşen Hacettepe Üniversitesinde İngiliz Filolojisi Öğretim görevlisi oldu. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesinde Doktorlara 20 sene İngilizce dersi verdi.1957 yılında Ticaret Odasının o günlerdeki yönetim kurulu üyeleri, Ekrem Çiftçi, Aydın Eczanesi sahibi Ziya Evren, Emniyet Eczanesi sahibi Mithat Levent, Kabzımal (Bahçıvan) Vehbi Benli, İnşaat malzemeleri satan Hulusi Çakıcı beni Ticaret Odasına davet ettiler. ‘Bizler çalıştık, şimdi sıra sizlerde‘ dediler. ‘Benim işim çok, mal alıp vermem lazım’ Dememe rağmen ‘ Burada çalışmalar akşamdan sonra oluyor’ Dediler. Ben Meclis üyeliğinde Staj gördüm, 1964 yılında yapılan seçimde yönetim kurulu Başkanı oldum.Ankara’ya Odalar birliği toplantılarına her sene yanımda 4-5 delege ile giderdim. Başbakan, Bakanları ve Türkiye’nin bir çok şehrindeki Oda Başkanları, Sanayici ve İş adamları ile tanıştım.Oda Binasının duvarlarını her sene tamir ettiririz, yine harap vaziyette çalışıyorduk. Oda aidatı 10-15 lira Memur maaşlarını dahi zor ödüyorduk. Odalar Birliğinden bina yapımı için para talebimiz bir türlü gerçekleşmedi.Genel Kurul üyeleri Türkiye çapında çoğaldı, Akgün Sinemasında Genel kurul yapılmaya başlandı. Ankara’ya Cuma gecesi, Taksici Bacanak Mehmet’in arabasıyla gittik.Cumartesi toplantı başlamadan beni buldular. Odalar Birliğinin çalışmalarını beğenmediğimizi ve toplantıda söz alırsam beni üyelerin destekleyeceğini biliyorlardı ve yanıma yanaşıp ‘Bugün, yarın bu toplantıda söz alıp konuşmayacaksın, sana binanı yapmak için beş Milyon lira İş Bankasına yatırıp sana makbuzunu getireceğiz’ Dediler. Bende on Milyon yatırın bir daha hiç konuşmayayım dedim.Makbuzu aldım, söz alıp konuşmadım. Aydına geldik gerekli projeleri yaptırıp, inşaata başlamak için Odayı, Aydın Gar Gazinosu yanında küçük bir odaya taşıdık. Gündüzleri su yoktu, Gece gelip inşaatın betonunu sulardım, saatlerce. Yönetim Kurulu bütün arkadaşlarım gayret sarf ederek inşaat bitti ve Odanın ikinci katına taşındık. Zemin katını Rüştü Şensoy’a iyi bir lokanta yapması şartıyla kiraya verdik. Birinci katına’daBağ-Kur Müdürlüğüne kiraya verdik. Bir eser bırakmak için uğraştık, faydalı olabildiysek ne mutlu. 1964 yılında Belediye Seçimlerine katıldım. Bütçe ve Plân komisyonuna seçtiler. 1984 yılında ayrıldım. Ticaret Odasındaki görevimde iken Odalar birliğinde her sene 5 komisyon üyesi için seçim yapılırdı. Ben beş delege ile giderdim. Dilekleri inceleme komisyonuna beni, diğer bir komisyona Ahmet Bayramoğlu seçilirdi. Bayramoğlu da yıllarını oda için verdi. Rahmetli Sakıp Sabancı ‘ Adana’dan 25 delege ile geldim bizi zenginsiniz deyeseçmiyola, Adana dan senin komisyona bir kişi alıver’ Dedi. Kabul dedim, teşekkür etti. Allah rahmet eylesin, keşke bu gibi firmalar ülkede bin tane olsaydı.1950 yılında gelir vergisi kanunu çıktı. Ticaret Odasından Ahmet Altınel, Osman Bestel, Sadık Candaş birde Bakkal bir arkadaşı seçtiler. Her Çarşamba günü saat 15’ de giderdik. Yıllarca bu görevi de yaptık.Belediye meclisinde görevli iken Hatay ilinden Aydın’a Muammer Ürgen Paşa tayin oldu. Çok iyi bir insan, disiplinli bir Valiydi. Görevini tamamladıktan Bilecik’e tayin oldu. Bir gün Bilecik’ten İstanbul’a giderken Bilecik köprüsünden Otomobili ile nehre uçtu vefat etti. Onun anısına Ticaret Odası yanından çıkan yolun adını Ürgen paşa Caddesi olarak yaptırmıştım.Ticaret Odasından ayrıldıktan 2 sene sonra Ankara’dan Ticaret Bakanlığından iki tane Müfettiş gelmiş. Kendisini yönetime aldığım kişi olduğunu tahmin ediyorum, Ticaret Bakanlığına bir yazı göndermiş. ‘Ahmet Altınel, Ticaret Odasını yedi bitirdi’diye. Müfettişler gereken incelemeyi yapmışlar, genel sekretere ‘ 33 yıllık Müfettişim, girdiğim yerden boş çıkmadım fakat burada kayaya çarpıldık’ demiş.Ticaret Bakanlığına yazdığı raporda 20 yıl Başkanlık yapan Ahmet Altınel’i Odalar Birliğinin Genel Kuruluna davet edilerek Türkiye’nin her yerinden gelen arkadaşlarının huzurunda gereken takdirnamelerin verilmesini bildirmiş. Davet edildim ve bütün arkadaşlarımın huzurunda gereken takdirnameleri aldım.Hırdavat, Tuhafiye ve Kırtasiye işini bırakıp, Beyaz Eşya ve Arçelik Bayiliği, Opel Otomobil Bayiliği, Oto Lastiği Satıcılığı yaptık.Yaşamıma ışık tutan şu dörtlüğü hep aklımda tuttum,Tarlada Ekinim var deme, Ambara girmeyince,Hayırlı evladım var deme, el koyuna girmeyinceSadık bir dostum var deme, başına bir hâl gelmeyinceVefakâr bir karım var deme, yok günü gömeyince.1994 yılında Ailemle beraber Hac görevimizi ödemek için Hacca gidip geldik.Sonra muntazam beş yıl Ramazanda Umreye gittik. Son olara 2002 yılında tekrar Hacca gidip geldim.


AYDIN SAHASI VE AYDINSPOR


1930 yılında Aydına gelen Vali Fevzi ( Toker) Bey, 1935 de Bahçıvanlık olan araziyi oydurdu. Bir kat kömür, bir kat çakıl koydurarak yağmura ve çökmeye dayanıklı bir zemin yaptırdı. İzmir’den çok iyi tanınmış futbolcular getirdi. Neredeyse İzmirspor’un tamamını satın aldı. Futbolculara Özel İdarede İş verdi. Takımla Denizliye, Nazilliye ve İzmir’e giderdi, destek verirdi. Çünkü Vilayetin tek takımıydı. Daha sonra aynı tutumu Vali Özdemir Salim Günday Bey’de devam etmiş. Ben işlerimizin yoğunluğu ve Askerliğim dolayısıyla Aydınspor da görev alamadım.1949 yılında Esnafspor Kulübü kuruldu, yönetiminde çalıştım. Burada yapılan maçlarda Türkiye ikincisi olduk. Bu takım Fenerbahçe’yi misafir etti. Sonra 1961’de Orta Mahalle spor Kulübü kuruldu. Orada da yönetim kurulu başkanı olarak çalıştım.Eski Aydın’da, Milli Aydın Bankasının olduğu yer boş mezbelelik biraz tümsekçe yerdi. Meddah gelirdi, izlemeye giderdik. Eski Ankara palas Oteli(Şimdiki Lider dershanesi) nin olduğu yer boş arsaydı. Aşçı Ahmet Timur, Manifaturacı Dumancıların ve Şekerci Refik Süvari oğlunun arkasındaki alana “Kenan Çadır Tiyatrosu” gelirdi. 1978 senesinde doğduğum köylere ziyarete gittim. Ömrümüz Hanlarda geçtiği için orada da bir Han’a uğradım ve şu terimleri öğrendim.“Satma Samanı, gelir zamanı, Hıdrellezde bir kar yağdı, Sattım samanı, yaptım bu hanı”Eski arkadaşlarımı ve iş yerlerini şöyle bir hatırlayalım. Nazilli Köprü Başının sağından başlarsak, Hafız Salim’in Hanı vardı. Devlet istimlâk yaptı ve binalara Vergi Dairesi, Müftülük ve Baba Dağlı Atmazlar taşındı.Diğer köşede Şekerci Şahap Aydınoğlu, ona gelmeden önce, Köfteci Mustafa ve Selahattin Ersoy. Kulaksızların yerinde üst katta, Dr. Nihat Temizer alt da Bakkal Hikmet Temizer, Bosnalı Hüseyin Efendi ve Bahattin’in bakkal dükkânı, Mehmet İlhan’ın Nalburuye ve Boya Ticareti, Mehmet ve Nuri Şahin’in manifatura, Kuru Kahveci bakkal Kamil Kaşıkara, Leblebici Mahmut, Ali ve Nusret Koray. Yanında, Babadağ pazarı Ali ve Osman Kelleci, Ahmet Altınel Hırdavat, tuhafiye ve kırtasiye, ( Çil ) Ali Başar Tuhafiye, Hüsnü Cihanoğlu’nun Zirai ilaçlar, Veteriner ve Hayvan besleyici yem mağazası vardı. Sonradan burası Aksekili Mehmet Kırışman ve Ramazan Özmen’in tuhafiye ve Hırdavat dükkânı oldu. Lütfi Çerçi Tuhafiye, Fuat Aydın’ın Nalburuye dükkânları takip etti. Karşı taraf, Sabuncu Ömer Muharrem’in Sebilinin yanında Pepir Ali Özaydınlı’nın lokantası. Mehmet Nuri Dericioğlu, Fevzi Paksoy, Cezayir Yılmaz Manifatura, Ahmet Dericioğlu Tacir. Vardar Hanı(Yıkıldı yerine pasaj yapıldı), Cici Gelin Mobilya, Mehmet Yılmaz manifatura, Elbiseci Mahmut Girgin, Kuyu Tandırcı Tireli Hacı, Şekerci Ahmet, Yağcı( Hasan Ağaların Sabuncu kalfası) Şirin Mehmet, Sabuncu Hasan Ağa, Sebzeci, Elbiseci İsmail Kahraman. Ramazan Gülcan’ın Kahvesi, Öyle bir bardak çaya bir saat oturtmazdı ‘Burası Kavak gölgesi değil’ Derdi. Şapkacı Nevzat Böcekli, Tacir Kazım Özince ve Köşede Saatçi Aziz Balkan. Hacı Ayşe Altınel 1973 yılı Cuma sabahı, Babam Hacı Hasan Altınel bir gün sonra Pazar günü vefat ettiler.


Söyleşimize rahmetli eşimin anısına yazdığım bir Şiirleveda edeyim;

Ruhum karanlık bir gecedir, Matem içinde

Kulağım Ses dinliyor, hâlâ ümit peşinde

Hayat böyle Kışmıdır, Baharı neresinde

Neyleyim ben cihanı, çocuklar anasız kalınca.

Harap olan kalbimin acıları dinmedi

Gönlüm teselli bulup elemini silmedi

Benden başka bu acı kimseleri bilmedi

Neyleyim ben Cihanı çocuklar anasız kalınca.

Altmış iki yıl beraber yaşadık, bu fani dünyada

Sen beni bırakıp gittin başka dünyaya

Gece gündüz yalvarıyorum Cenabı Allaha

İnşallah bizi birleştirir, Cenneti Âlâda.