Dedesinin savaş hatıralarının babasından ve halasından dinlediğini anlatan gazeteci-yazar Ali Sayman, dedesinin ilk olarak Yemen'de savaştığını ve burada esir düştüğünü söyledi.
Sayman, dedesinin Yemen'de uzun süre esir kaldıktan sonra serbest kaldığında İstanbul'a ulaşmayı başardığını ve oradan memleketi Muğla'ya döndüğünü dile getirerek, asıl mesleği semercilik olan dedesinin iki atıyla Çanakkale'ye savaşmaya gittiğini aktardı.
Savaş döneminde dedesinin şarapnel yarası aldığını belirten Sayman, şöyle konuştu:
"Babamın anlattığına göre dedemin vücudunun her yerinde şarapnel parçası varmış. O yaralardan akan kan göğsünde taşıdığı bu Kur'an'a geçmiş. Çanakkale'den sonra Kurtuluş Savaşı'nda yine kendi imkanlarıyla Aydın üzerinden İzmir'e gitmiş ve İzmir'e ilk girenlerden birisi olmuş."
Sayman, dedesinin cep Kur'an-ı Kerim'ini her savaşta göğsünde taşıdığını ve ölümünün ardından bu emaneti babasının sakladığını belirterek kendisinin de oğluna bırakacağını ifade etti.
Arşivci Yılmaz Bozkurt ise 110 yıllık Kur'an'ın kendisi için Yemen, Çanakkale, Sakarya ve Büyük Taarruz anlamına geldiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Bu Kur'an'da ben, 'Ah o Yemen'dir, suyu çemendir, giden gelmiyor acep nedendir?' ağıtını gördüm. Çünkü Yemen Osmanlı'nın en uzak eyaletlerinden biriydi. Oraya gidenler ya yolda ya orada savaşırken ya da dönüş yolunda şehit oluyorlardı. Bu Kur'an'da ben Huş Kalesi'nden aşağıya su almak için inen askeri birliğimizin şehadetini gördüm. Bu Kur'an'da onca badire atlatarak vatan topraklarına ulaşabilen gazilerimizin sevincini gördüm."