Ural-Altay dil ailesinde ilk evresini tamamladıktan sonra ayrılarak bağımsız bir dil şeklinde gelişen Türkçeyi 4500 yıldır konuşuyoruz. Kimliğimizi oluşturan, ortak bilincimizi yansıtan Türkçenin ilk edebi eserleri 7. yüzyılda runik karakterli Göktürkçe, 8. yüzyılda Soğut varyantı Uygur alfabesiyle üretilmiştir.
Orta Türkçe devri (MS 11-15. yy)’nden itibaren Türk diline uyarlanmış yabancı alfabeler kullanılmıştır. Bunlar arasında Mani, Soğut, Brahmi, Tibet, Süryani, İbrani, Grek, Arap, Fars, Kiril ve Latin alfabelerini gösterebiliriz.
Bu alfabeler coğrafi, siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel şartların yanı sıra din değişikliği ve dinsel kaygılarla tercih edilmiştir. Ayrıca bağımsızlığın yitirilmesiyle dayatılan yabancı dil ve alfabeler de vardır. Türkler, en yaygın ve uzun süre Arap, Fars, Kiril alfabesi kullanmıştır.[1]
Yabancı sözcüklerin ağır baskısına karşın bin yıldır varlığını koruyan Türkçenin yetersizliğinden ve kelime sayısının zayıflığından bahsedilemez. Türkçemiz, yapı ve işleyişiyle her gereksinime uygun sözcük üretebilecek güçtedir.
Türk dilindeki asıl sorun dildeki sadeleşmenin yetersizliğidir. Yabancı sözcüklere karşılık terim üretilmeyişidir. Ayrıca bu sorunların bir bölümü dilimize gerekli özeni göstermeyen konuşurların sorunudur. Türklerin özgün alfabe geliştirememiş konar-göçer topluluk olduğu sözleri de çarpıtmadır, gerçeği yansıtmaz.
Çünkü alfabelerin tamamı hiyeratik ve demotik yazı sistemlerini, ağırlıkla Fenike (Kartaca) alfabesini örnek almıştır. Ege'de, İtalya ve Kenan topraklarında gelişen Grek, Latin, Süryani, İbrani, Arami yazı sistemleri de uyarlamadır.
Avrupalı topluluklara gelince: Reform ve Rönesans hareketlerinin etkisinde ancak MS 16. yüzyıldan itibaren Latin dili ve yazısını (Roma dili ve alfabesi) bırakmışlar, Latin harflerinden uyarladıkları ilk milli alfabelerini oluşturmuşlardır.[2]
Türk dilinin ilk alfabesi bilinenin aksine Göktürkçeden on iki asır önceye gitmektedir. Bu konuya ilişkin ilk belge, Esik gölü kenarında Saka (İskit) Türk beyine ait kurganda bulunmuştur. Gümüş bir tasın üzerine runik simgelerle Göktürkçeden önceki Türk lehçesiyle iki satır halinde kazınmış bu yazı, MÖ 500’lere tarihleniyor. Yazı; "Han’ın oğlu 23'ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun" şeklinde okunmuştur.[3]
Bu arkeolojik belgeden antikite uygarlıklarıyla hemen hemen aynı dönemde alfabe kullandığımız görülmektedir. Ayrıca Yenisey Irmağı kenarındaki Türk kurganlarına ait mezar taşlarının MS. 5. ve 6. yüzyıl arasında runik simgelerle ve erken dönem Türkçesiyle yazıldığı bilinmektedir.[4]
Gerek Esik kurganında ve gerekse Yenisey bölgesinde bulunan Türkçe yazılı belgeler; şiir, roman, hikâye, deneme, söylev, gezi, anı gibi edebi nitelik taşımadığından yazılı kültür tarihimiz Göktürk yazıtlarıyla ilişkilendirilmiştir.
Eski Türkçe dönemi (MS 7-11. yy)’nde alfabe kullanmayan Hun yönetimini yıkan Göktürkler tarih sahnesine çıktığında runik harflerle Göktürkçe yazı sistemini geliştirmiş, söylev türündeki ilk yazılı ürünlerini edebiyatımıza kazandırmışlardır.
Bu dönemde Batıya ilerleyen, İç Anadolu coğrafyasında yerleşik hayata geçen ve Oğuzca konuşan Karaman Türkleri Grek alfabesiyle, ayrıca Batı Göktürk devletinin yıkılmasıyla bağımsız kalan Hazar Türkleri Karay lehçesini İbrani alfabesine uydurarak yazmışlardır.
Türkçenin özgün ikinci alfabesi Uygurcanın ilk örnekleri de bu dönemde verilmiştir. Burkancılar, Uygur alfabesiyle dünyanın ilk ciltli kitapları arasında sayılan Irk Bitig, Sekiz Yükmek, Altın Yaruk isimli fal kitaplarını yazmıştır.
Göktürk ve Uygur devlet yönetimlerini MS 10. yüzyılda sonlandıran Karahanlılar ise devletin işleyişine ilişkin kayıtları, dini metinleri, Sure tefsirleri ve satırarası tercümelerden oluşan Kur’an tercümelerini Hakaniye Türkçesinde Arap harfleriyle yazmış ve tahta kalıp baskısıyla çoğaltmıştır.
Orta Türkçe devri (MS 11-15. yy)’nde Hakaniyece, Harzemce ve Oğuzca lehçeleri gelişmiştir. Bu dönemin ilk yazma eserleri arasında; Yusuf Has Hacip’in Uygur alfabesiyle yazdığı Kutadgu Bilig isimli eseri yer alır. Bunun yanı sıra Arap harfleriyle Hakaniye (Kaşgar/Karahanlı) Türkçesinde yazılmış Kaşgarlı Mahmut’un
Divanı Lügatit Türk’ü, Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetül Hakayık’ı, Hoca Ahmet Yesevi’nin Divanı Hikmet'ini sayabiliriz.
Orta Türkçe döneminin bir özelliği de Oğuz Türkçesinin Yunus Emre ve çağdaşları aracılığıyla batı Türklüğünün, Hakaniye Türkçesinin doğu Türklüğünün yazı dili haline gelmesidir. Doğu Türklüğünün yazı dili MS 15. Yüzyılda Çağatay Türk lehçesine dönüşmüştür.
Bu dönemin en etkili devletlerinden Selçukluların resmi dili Oğuz Türkçesiydi (Türkiye Türkçesi). İdari, hukuki, edebi ve dinin yazı dili Fars harfleriyle Oğuzca’ydı. Medreselerde din dersleri Arapça, diğer dersler ise Farsça okutulmuştu.
Batı Türklüğü, MS 10. yüzyıldan itibaren Alparslan’ın, Melik Şah’ın Oğuzca Kur’an tercümeleriyle İslamiyet’i anlamış, Yunus Emre ve çağdaşlarının eserleriyle tarih ve kültürel değerlerini yaşatmıştır. Osmanlı döneminde ise Arapça ve Farsçadan uyarlanmış Osmanlıca yazı dili kullanılmıştır.
1928'de Atatürk’ün önderliğinde harf devrimi gerçekleşmiş, Osmanlıca yerini Latin alfabesine bırakmıştır. Latince’deki Q ve X gibi harfler Türkçe ses, hece dizisine uymadığından çıkarılmış, Ç, Ğ, İ, J, Ö, Ş, U, Ü gibi harfler ise bizzat Atatürk tarafından bulunarak 29 harfli yeni Türk alfabesi oluşturulmuştur. Latin temelli yeni Türk alfabesi, Türkçenin hece yapısına ve fonetiğine uygun ses bütünlüğü taşıdığından kısa sürede okunup, yazılmıştır.
Bugün ekonomik, teknolojik, sosyal, kültürel, dinsel ve politik gelişmelerin baskısına rağmen Türkçe konuşabiliyorsak bunu dilimizin anlatım gücüne, söz dizimine, Yunus gibi ozanlara, Tanzimatçı aydınlara ve Türk Dil Devrimine borçluyuz.
Kaynaklar:
(i)Ahmet CAFEROĞLU,
Türk Dili Tarihi, Enderun Kitapevi, 2013. (ii)Erdal DULKADİR, Alfabenin
Tarihi ve Türklerin Geçmişten Bugüne Kullandıkları Yazı Sistemleri, Makale, 2014.
Dipnotlar:
[1]Irak, İran, Suriye ve Balkan Türklerinin yanı sıra bugün halen Kiril alfabesi kullanan doğu Türkleri ya Türk dilini unutmuş ya da unutma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
[2]Hiyeratik, basitleştirilmiş ve harfleri bitiştirilmiş hiyeroglif yazıdır. Demotik yazı sistemi ise MÖ 7. yy’da Mısır'da konuşulmuş yeni Mısır dili ve yazısıdır.
[3]Kazak arkeolog Prof. Kemal Akişefoğlu, Almatı’dan 50 km. doğuda Issık (Esik) gölü kenarındaki Kurganda açtığı Saka mezarında elde edilen bir gümüş tasın üzerindeki 26 harften oluşan iki yay satırlık yazıdan Türklerin MÖ.500’lerden itibaren alfabe kullandığını gözler önüne sermiştir.
[4]Antikite terimi, Antik Yunan ve Antik Roma uygarlıkları tanımlamak için kullanılmıştır.