Kısa bir süre önce açılan LE GRAND MUSEE DU PARFUM ‘Koku Biliminin ve ‘Parfüm Sanatının’ inceliklerinin tarihi öyküsünü keşfetmek isteyenleri benzersiz bir yolculuğa çağırıyor.
Patrick Süskind ünlü romanı ‘Koku’ da; insanların güzele karşı gözlerini yumabileceklerini, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabileceklerini ama kokudan kaçamayacaklarını belirtir ve şöyle der: ‘Çünkü koku, soluğun bir kardeşiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu. ‘Öyle ya , koklarken nefes alıyor, nefes alırken kokluyorsak koku alma duygusu, kapatılamayan tek duyumuz. Çocukluğunuzun geçtiği yazlık ev , belki duvarlara sinen rutubet kokusuyla aklınıza yer etmiştir, belki de bahçesindeki ıhlamur ağacının kokusuyla... Korkular; anıları ve bu anılarla ilgili duyguları harekete geçirirler ve böylece ıhlamur kokusu, sizi çocukluğunuzdaki eve geri götürür.
Kokuyla ilişkimiz ilk insandan beri var olduğuna göre insanoğlu bu konuda epey birikime sahip olmalı, öyle değil mi?
Örneğin insanoğlunun bildiği ilk parfüm nedir,kokusu neye benzer? İşte bu ve benzeri soruların yanıtlarını Paris’in kalbinde Rue du Faubourg Saint- Honore’de, XIX. Yüzyıldan kalma zarif bir binada bulacaksınız.
Le Grand Musee du Parfum, 2016 yılının sonunda açtı.Parfüm müzesi ziyaretçilerini eserlere uzaktan bakmaktan öte deneyimlemek üzerine kurulu karşılıklı etkileşime (İnteraktif dünyaya) çağırıyor.Serginin kurgusu ve tasarımı , koku gibi elle tutulamayan bir kavramı duyuya dayalı sanatsal tekniklerlerle denemeye açıyor. Ziyaret boyunca size eşliik edecek 60’ın üzerinde koku sıklıkla yabana atılan koku alma duyusunun işleyişini ve parfümün tarihini keşfedeceğiniz bir yolculuk bekliyor. Yolculuk, Antik Mısır’la başlıyor. Güzel kokulu bitkilerin büyüdüğünü bereketli Nil Vadisi, parfümün Antik Çağ’da doğduğu yerdi.
Mısırlılar, Güneş Tanrısı Ra için güneşin doğuşundan batışına kadar kokulu otlar yaktılar. Ölülerini, kokulu bitki yağlarıyla mumyalayıp mezarlarına parfüm şişeleri koydular. Duaları göğe yükselttiğine inandıkları kokulu dumanların ruh haline iyi gelen terapötik etkilerini keşfeden Mısırlılar, onları adaklarından ve mumyalama geleneklerinden günlük yaşamlarına taşıdı. Bu kokulardan biri olan Kyphi, Antik Mısır’da üretilen ilk parfümdü ve şimdi onu Le Grand Musee du Parfum’de siz de keşfedebilirsiniz.
Parfüm sözcüğünün kökeni “perfumum” Latince ‘dumandan çıkan’ anlamına geliyor. Bilinen ilk modern parfüm ise XIV. Yüzyılda kokulu yağların alkol içinde çözülmesiyle elde edilen Eau’d Hongrie, Macar kraliçesine atfedilen Macar Suyu’ydu. Parfüm alanında dünya liderliğini koruyan Fransa, zengin çiçek yetiştiriciliği ve uçucu yağ üretim teknikleri konusunda özellleşen laboratuvarlarıyla XVI. Yüzyılda parfüm üretiminin merkezi aline geldi. XIX. Yüzyılda parfümeri, Fransa’nın öncülüğünde dev bir endüstriye dönüştü.
Parfümün kutsal dumandan sihirli damlaya uzanan yolculuğunda Fransa’nın başarısının ardındaki önemli değerlerinden biri, çiçeklerin kenti Grasse; diğeri çok özel estetik anlayışla çağdaş tasarımın ve tasarımcıların şehri Paris’ti.
1900 yılında düzenlenen Exposition Universelle / Paris Uluslararası Sergisi sayesinde Fransız parfümlerinin ünü dünyaya yayıldı. Parfüm, tıpkı mücevher gibi yüksek modanın düşler diyarına girdi. Paris ve parfüm denildiğinde akla ilk gelen isimlerden Coco Chanel, “Parfüm sürmeyen bir kadının geleceği yoktur” demekten çekinmedi.
Paris’in parfüme övgüler sunan bu biricik müzesinde parfüm ve haute couture (özel dikim giysi) flörtünü anlatan bir sunum da var. Kaldı ki bin 400 metrekare alan üzerine konumlanan bu tarihi konak, parfüm müzesine dönüştürülmeden önce, Fransız couture tasarımcısı Christian Lacroix’nın moda eviydi.
Kentin en turistik caddelerinden Rue du Faubourg Saint – Honore’de yürürken lüks mode evlerinin, butiklerin ve otellerin dev kapılarından sızan benzersiz kokular, insana derin nefes aldırtır; içeri çağırır.
Şimdi aynı adreste varlığını koku bilimine ve
parfüm sanatına adayan tek bir müze var ve doğrusu Paris’e çok yakışıyor.