Demokrasi tarihimizin ilk adımı Tanzimat'ın, Gülhane Hattı'nın yüz seksen ikinci yılını önümüzdeki günlerde geride bırakacağız. Hayatımıza etkileri günümüze kadar yansıyan Tanzimat'ı konu edindiğimiz bu çalışmayla, bir yandan Osmanlı İmparatorluğunun içinde bulunduğu zorlukları öte yandan Tanzimat kazanımlarını özetleyeceğiz.
Osmanlı İmparatorluğu 18. yüzyılda dağılma süreci yaşıyordu. Kutsanmış gelenekler, ağır tarım ekonomisi, az gelişmişlik, mali krizler, azınlık isyanları, yüksek vergiler, savaşlar ve toprak kayıpları gibi onlarca sebeple toplum düzeni bozulmuştu. Demokrasi değerlerinden uzak, askeri ağırlıklı yenileşme hareketleri ise beklenen karşılığı verememişti.
II. Mahmut (1785-1839), 1808'de tahta çıktığında çok kanlı ve sert tedbirlerle içteki kargaşayı önlemiş, kontrolü sağlamış, dağılan devleti yıkılmaktan kurtarmıştı. İşlevsiz, özelliğini yitirmiş kurumların varlığına son vermiş, bunların yerine zamanın gereklerine uygun kurum ve kurallar geliştirerek adeta yeni bir devlet kurmuştu.[1]
Yenilikçi politikalarıyla Tanzimat aydınlanmasına giden yolun kaldırım taşlarını döşeyen II. Mahmut, yakalandığı amansız hastalığa yenik düşünce büyük oğlu Abdülmecid (1823-1861) 1839'da tahta çıkmıştı. Batı kültürüyle yetiştirilen 16 yaşındaki yeni padişah çok iyi Fransızca biliyor, düşünce sorunlarıyla ilgileniyordu. Aynı zamanda çağdaşlaşma yanlısıydı. Bu nedenle saltanatı sırasında tutucuların muhalefetiyle karşılaşmış, iş göremez duruma getirilerek halledilmek istenmiştir.
Mısır paşası Kavalalı sorununun ikinci kez patlak vermesi, yeni kurulan donanmanın Mısır'a kaçırılması, yöneticilerin çatışması, Fedailer cemiyeti adıyla anılan darbeci örgütün kurulması gibi olayların arkasında tahtan indirilmesini planlayanların hesapları vardı.[2]
Sultan Mecid, babası gibi devlet ve toplum hayatının reformlarla düzeltilmesine taraftı. İç ve dış sorunların çözümünde Avrupa'nın desteğini arıyordu. Saltanatının ilk günlerinde, adet olduğu üzere hazırlanmasını istediği Adaletnamesi (Tanzimat Fermanı) için Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa'yı görevlendirmiş, konuyla ilgili Fransızların 1789 tarihli İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinin gözetilmesi buyruğunu vermişti.[3]
Reşit Paşa'nın dört ay içinde hazır hale getirdiği Adaletname (Tanzimat Fermanı), padişahın onayı ve tuğrasının çekiminden sonra 3 Kasım 1839 tarihinde Gülhane bahçesinde büyük bir devlet töreniyle okunmuş, Takvimi Vekayi'de yayınlanmış, suretleri valiliklere gönderilerek toplumun bilgilendirilmesi sağlanmıştı.
Neredeyse beş yüz yıllık geçmişe sahip Osmanlı hukuku, Tanzimat kanunlarıyla değişiyor, toplumsal eşitliğin temeli atılıyordu. Tebaaya vatandaşlık hakları verilmiş; can, mal, namus güvenliği ve dini inançları devlet güvencesine alınmıştı. Kanunların (Padişahın koyduğu kurallar) her gücün üstünde olduğu görüşü kabul edilmiş; Mahkeme kararı olmadan kimseye ceza verilemeyeceğine hükmedilmişti. Vergide adalet sağlanmış; herkese geliri oranında vergi ödeme hakkı ortaya konmuştu. Askerlik hizmeti süreye bağlanmış; medreseliler ve azınlıklar dâhil herkes için zorunlu kılınmıştı.[4]
Genç padişah, Kanun önünde eşitliğin sağlandığını göstermesi bakımından Tanzimat'a sadakat yemini etmiş, yukarıdaki hukuk ilkelerinin yürütülmesi için alınacak tedbirleri onaylayacağını bildirmişti. Bu durum saltanat hukukunda değişimi gerektirdiğinden padişah; İslam Fıkhından kaynaklanan idam, hapis, sürgün, falaka, el koyma vb. gibi yetkilerinden vazgeçmişti.[4]
Tanzimat döneminde (1839-1876) hukuktan eğitime, sanayiden maliye ve askeriye'ye kadar bütün kritik sektörlere yoğunlaşılmıştı. Eğitimin alt yapısı yeniden düzenlenmiş, çağın gereklerine uygun kız ve erkek okulları ile üniversiteler açılmıştı. Yeni Ceza ve Ticaret kanunu yayınlanmış, Laik Mahkemeler, Danıştay (Encümeni Danış), Ticaret Odaları ve Vilayet Meclisleri kurulmuştu.
Yenilikler bunlarla sınırlı kalmamıştı. Haberleşmede telgraf sistemine geçilmiş, mülkiyet ve miras hakkı devlet garantisine alınmış, sermaye birikimine, bankacılığa ve şirket kuruluşuna imkân tanınmıştı. Kamu harcamalarına Danıştay'ın denetiminde bütçe esası getirilmişti.
Gelişme sağlanan diğer sektörler sanayi, ulaşım ve mimaridir. Demir işleme ve makine imalathaneleri, baruthane ve dokuma fabrikaları kurulmuş, fabrikalar için teknik eleman yetiştirecek bir okul açılmış, Batı Anadolu ve Balkanlarda demiryolu döşenmiş, Dolmabahçe sarayı inşa edilmişti. Kendi kültür ve medeniyetini kendi aklı ile yaşatma uğraşı veren Tanzimatçıların padişah iradesiyle sağladığı yenilikler; “Batılılaşmak için değil”, Avrupa ülkeleri kadar güçlü olmak için yapılmıştır. Tanzimat devrinde ne devlet borca batırılmış ne de topluma batı tarzı yaşam biçimi dayatılmıştır. Tanzimat'ın getirdiği modern toplum anlayışıyla insanların yaşam tarzı ve devletin yönetim biçimi geliştikçe Meşruti Monarşinin (Anayasalı Parlamenter sistem) önü açılmış, 1876'da Kanuni Esasi ilan edilmiştir.[5]
Tanzimat reformlarını dün olduğu gibi bugün de dinden çıkmak, zevki sefaya düşmekle bir görenler, Osmanlı'nın yıkılışını da Tanzimat'a bağlamaktadır. Bunlar öncelikle Tanzimat'ın dua kısmında yer alan “... Kur'an hükümlerine uyulmadığı için devletin ve halkın zaaf ve fakirliğe düştüğü” şeklindeki cümlesini tekrar tekrar okumalı ve düşünmelidirler.
***
Kaynakça:
(i)Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2012.
(ii)Enver Ziya Karal, Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nda Batı Etkisi, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015.
(iii)Mehmet Aktel, Tanzimat Fermanı'nın Toplumsal Yansımaları, İnternet Makalesi, Erişim Tarihi:20.09.2021 (https://dergipark.org.tr/).
Dipnotlar:
[1]II. Mahmut tarafından 1826'da Yeniçeri Ocağının topa tutularak yok edilmesini (Vakayı Hayriye) ve sağ kalanların idamını örnek gösterilebiliriz.
[2]Tarih kaynaklarında II. Mahmut'un verem hastalığından öldüğü yazılıdır.
[3]Adaletname, Osmanlı padişahlarının tahta çıktıklarında yayımladıkları bir tür genelgedir. Kanunlara uyulması ve hiç kimsenin herhangi bir haksızlığa uğratılmaması gibi konular kaleme alınırdı.
[4]Fatih kanunnamesinde yer alan kardeş katli yasası, I. Ahmet'in (1590-1617) saltanatında veraset sistemini değiştirilmesiyle son bulmuştur. Bunun yerine ailenin aklı başındaki en büyük üyesinin padişah olmasını gerektiren sistem getirilmiştir.
[5]Devlet, Dolmabahçe sarayı yaptırılarak borca batırılmamıştır. Devletin 93 Harbi sonrasında Rusya'ya ödemeyi kabul ettiği tazminat miktarıyla borca batırılması söz konusudur.