Araştırma yapmayı okuma eylemiyle temellendirmek gerekir. Yani üniversite geleneği oku, oku en son yaz prensibine dayanır. Şimdi bizler Hz. Muhammed’e indirilen ilk ayetlere bakalım: “ Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir. O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.” Ayette başta iki kez oku dendikten sonra kullanılan kalem kavramıyla yaz denilmektedir. Ortaçağ ortalarından sonlarına kadar ve Yeniçağın başlarında İslam dünyasında medrese geleneği bu ayetlerin verdiği mesajla oluşturulur. Günümüz üniversite sisteminde de benzer gelenek var, inanın. Kendimizi Müslüman olarak tanımlayan bizler belki bu geleneğe uzağız.
Geçenlerde bir üniversite’nin broşürünü gördüm. Üzerinde ne yazıyordu dersiniz? “Yirmi beş bin öğrencisiyle devasa kurum, … Üniversitesi” İnsan sayısıyla övünen veya kendini pazarlayan bir üniversite, ilginç… Üniversiteler, öğrenci yetiştirme veya meslek edindirme yeri midir? Yoksa üniversitelerin öncelikli görevi araştırma yapmak mıdır? Keşke o broşürde, üniversite, kendisine bağlı çalışan hocalarının uluslararası hakemli dergilerde yayımlanan makale sayısını verseydi. Yanlış mı söyledim? Haydi, düşüncelerimizi biraz zorlayalım. Atatürk’ün, bir an hayatta olduğunu düşleyelim. “Ey büyük önder, Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devlet kurmuşsunuz ancak okullara neden bilgisayar koymadınız?” şeklinde bir soru sorabilir miyiz, kendisine? “Hayır, o günlerde bilgisayar mı vardı?” Dediniz sanırım. Günümüzde okullara bilgisayar koyanlar çağın gereğini yerine getirmektedir, aslında… Yakın zamanda Fetih 1453 adında bir film yapıldı. Buradan yola çıkarak Fatih, İstanbul surlarına karşı neden roketatar ve füze kullanmadı diyebilir miyiz? Hayır, cevabını çoktan verdiniz. Günümüzde kimi ülkeler kıtalararası füzeler sahipken bizim şuradan şuraya gönderecek füzemiz neden yok desek haksız ve yersiz bir soru olur mu bu? Ülkemizde, nükleer enerji üretimi konusunda ciddi bir tartışma var. Türkiye’de nükleer enerji santrallerini yabancı firmalar kuracak. Hal böyleyken nükleer enerji santralleri kurulduktan sonra onları işletecek yetişmiş insanımız yok. Öncelikle, bununla ilgili olarak yurtdışına öğrenci gönderilecek. Şimdi soru şu? Atomun varlığının keşfi hangi vakit oldu! Atom bombası geçen yüzyılda kullanıldı. Bu vakte kadar bizim üniversiteler ne yaptı? Haydi, soralım bu soruyu! Size bunun cevabını vereyim: Oku, oku, YAZ-MA!