Konuşma ve Yazı Çağı

Abone Ol

Dönem ve devir adları oldukça spesifik ve görecelidir. Dönem ve devir adlandırmalarında toplumu veya insanlığı dönüştüren olayların ölçü olarak alındığı söylenebilir. İletişim araçları ölçü alınarak da dönem veya çağ adlandırmaları yapılabilmektedir.

Konuşma çağının, Sümerlerin yazıyı keşfetmesine kadar sürdüğü söylenebilir. Ancak yazının keşfi ile konuşma çağının tamamen sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Yazı, insan yaşamında ciddi etkiye neden oldu. Fakat bu aynı zamanda önceki gelişmelerin bir tamamlayıcısı rolündeydi. Örneğin Neolitik çağda insanlar tarımsal faaliyetlere başladı. Aslında hayvancılık tarımsal bir faaliyetti. Hayvanların evcilleştirilmesi Neolitik dönemdeki bir diğer gelişmeydi. Evcilleştirilen hayvanların arasında kimi kuş türleri de bulunmaktaydı. Bu kuş türlerinden bir tanesi güvercindi. İnsanlar zamanla güvercinin sadık bir hayvan olduğunu fark ettiler. 2 ay kadar bir yerde beslenen bir güvercin başka bir yerden yuvasını rahatlıkla bulabileceğini insanlar keşfetti. Kimi uzağa giden bir kişiler yanında güvercin götürürdü. Havaya bırakılan bu güvercin sahibinden daha hızlı bir şekilde yuvaya geri dönerdi. Yazının keşfiyle birlikte zamanla güvercinlerin ayaklarına bir yazılı bir kâğıt iliştirilmeye başlandı. Bunlara zamanla posta güvercinleri de dendi. İlginçtir, güvercinlerin iletişim tarihindeki söz konusu fonksiyonlarından dolayı pek çok kargo, posta şirketi kurumlarının logolarında çoğu kez güvercinleri ikon olarak kullanmaktadır.

Yazı insan yaşamında oldukça önemlidir. Gelişmeleri hızlandırmıştır. Ancak konuşma çağındaki insanlar, bilgi ve becerilerini genelde sözlü olarak aktarmaktaydılar. Bunun için temel beceriler konusunda üstün yeteneklere sahiptiler. Bu durum “sözlü kültür” kavramıyla açıklanabilir. Okur-yazarlık bir aydınlanmayı getirmekteydi. Ancak sözlü edebiyat(kültüre) göre çok daha fazla manipülasyona açık bir alandır. Okur-yazarlığın tek başına dehayla bir ilgisi yoktur. Homeros okuma-yazma bilmemek-teydi ancak onun destanları muhteşemdi. Hz. Muhammed de oku-yazma bilmemekteydi. Pek-çok yapı ustasının da okuma-yazma bilmediği görünmekteydi.

İnsanoğlu tarih boyunca pek çok aşamadan geçse de onca gelişme internet çağına kadar sözlü kültürü tamamen ortadan kaldıramamıştır. Medeniyet tarihinde önemli yere sahip pek çok buluşun daha yazının keşfinden önce gerçekleştiğini burada hatırlatmakta fayda var. Makine Mühendisliğinin ilk temelleri aynı dönemlerde atılmaktaydı. Makine Mühendisliğinin temeli «dairesel hareketi doğrusal(yatay-dikey); doğrusal hareketi ise yatay harekete çevirmektir. İlk tekerlek bulundu. Bu doğrusal hareketin dairesel harekete dönüştürülmesiydi. Bu insanların envanterleriyle birlikte yeryüzündeki hareket imkânını artırdı. İletişim süreci hızlandı. Öbür yandan yazıyla ilgili olarak şunlar söylenebilir: Mağara resimleri, ikonların temelidir. İkonlar bir şifreleme sayılabilir. Ancak ilk ciddi şifreleme insanın yazıyı kullanmasıdır. Kodlamada insan kendi zihinsel alt yapısıyla bu şifreyi açar ve bunu anlamlandırır. Buna göre kişinin zihinsel alt-yapısını bilen kişiler veya erkler kendi niyetlerini gizleyerek ona göre şifreleme yapıp kişiyi veya toplulukları yanıltabilir. Buna göre yazı ilk sistemli yanıltma mekanizmasıdır denebilir. Yazı doğru söyleme vasıtası olduğu kadar yalan söyleme aracıdır. Kimi devletler, topluluklar veya şirketlerin para karşılığında yayınlar yaptırmasına veya yazılar yazdırmasına bu açıdan şaşırmamak gerekmektedir. Yazı eğitmek için olduğu kadar aldatmak, sömürmek için de kullanılmıştır. Mısırlılar ile Hititler Suriye toprakları konusunda kapışır. Mısır'da bulunan Karnak Tapınaklarında Suriye toprakları için Hititlerle-Suriyeliler arasında yapılan savaşı Mısırlılar kazanmıştır Fakat Hititlerin başkenti Hattuşaş'taki yazıtlarda ise Hititlerin savaşı kazandığı söylenmektedir. Hangi ülke hükümdarı doğru söylemektedir? Yazı zihni güçlendirmek için olduğu kadar zihni tembelleştirmek için de kullanılmıştır.

İlk yazılı metinler ekonomik ve politiktir. İlkyazının kapsamı: Mülkiyetin sınırlarını belirtmek, tarımsal döngünün kaydını tutmak, hesaplar yapmak, astronomik olayların(takvim) çizelgesini tutmak,

Hiyeroglif yazı ve çivi yazısı insanın ilk bulduğu ilkyazı formlarından ikisidir. Bu yazılar, taşa, kemiğe, kile yazıldı. Hiyeroglif, resim ve ikonlarla yazılı anlatının adıdır. Bunu 5000 yıl önce Mısırlılar başlattı. Teknoloji hızla gelişse de aslında günümüzde modern hiyeroglifler aynen devam etmektedir. Zamanla insanlar taştan çamura (toprağa) – papirüse insanlar geçiş yaptılar. Papirüs, daha sistemli devletlerin ortaya çıkışında etkili olmuştur denebilir. Papirüs, taş ile birleşerek devletin egemenlik alanını güçlendirmekteydi. Taş, piramitlerde olduğu gibi itibar kaynağıdır (yapı propagandası). Bu nedenle papirüslere göre duvarlardaki ve kitabelerdeki hiyeograflerdeki gösteriş gözden kaçmamaktaydı. Öte yandan papirüs eyaletler arasında iletişimi kolaylaştırmaktaydı.

Papirüsler gerçekten bir devrimi işaret etmekteydi. Yazının kâğıda taşınması düşüncenin hafiflemesi anlamına gelmekteydi. Yazı türündeki çeşitliliği artırdı denebilir. Dini, edebi, metinlerde artış oldu. Düşünce canlandı. Bu durum insanlık tarihinde yazının bulunması kadar devrim niteliğindeki bir olaydı. Papirüs kullanıldıkça devletler genişledi ve sistemleşti. Yazı devlete ve topluma güç verdi. Devlet genişledikçe daha çok kayda ihtiyaç duyuldu. Bütün kâtiplik şeklinde yeni bir sınıfın ortaya çıkmasına neden oldu. Yazı uzun süre bu sınıfın tekelinde kalacaktır.

Sadece ordulardan değil kâtipler ordusundan da söz etmek mümkündür. Osmanlı'da kâtipler, statüsü yüksek insanlardı. Vergiden muaftırlar. Eğitimlidirler. Kâtiplik, kapalı ve üst sınıftır. Merkezi kayıt sistemi uzun yıllar aynı sistemle devam etti. Mısırlılardan 3000 yıl sonra Osmanlılar, Divan-ı Hümayunda bir kâtip bulundururdu. O kararları bir kâğıda yazardı. Toplantıdan hemen sonra karar örneği Divan kayıt örneği sayılan “Mühimme Defterlerine” kaydedilirdi. Sonra sayısı oldukça yüksek kâtipler bu kayıt örneğini çoğaltırdı. Ulaklarla karar örnekleri ilgili yerlere ulaştırılırdı. Kâtipler, etkili insanlardı. En azından en gizliyi bilirlerdi. Katipler, işsiz kalacakları korkusundan öte statülerinin sarsılacağını düşünerek uzun süre matbaanın Osmanlı'ya gelişini engellemişlerdir.

Yazı bulunsa da yazı yazmak ayrıcalıktır. Matbaayla bu tekel kırılmaya başlanmıştır. Ulus devletlerle okuma-yazma yaygınlaşmıştır. Bu durum kâtiplik sınıfının sonunu hazırlamıştır. Ancak kâtiplik bizim toplumumuzda son döneme kadar etkili bir meslek olmuştur. 2014 yılında yapılan yerel seçimler sonrası köylerin mahalle haline getirilmesine dek köy kâtipleri vardır. Köy tüzel kişiliğinin kendi tasarrufunda mülkleri ve bütçesi bulunmaktadır. Köyün su, yol, okul işleri, imam ve muhtar maaşları gibi tüm ihtiyaçlar bu bütçeden karşılanmaktaydı. Bu durum köy yasası nedeniyle ciddi bir muhasebe ve kayıta ihtiyaç duymaktaydı. Onun için köy tüzel kişilikleri kâtip tutarlardır. Köy kâtipleri şehirde otururdu. Kâtipler muhtara yakın maaş alırlardı. Ancak bir kâtip aynı anda birden çok köy defteri tuttuğu için muhtarlardan reelde 10 kattan daha fazla maaş aldıkları vakiydi.

Yazı, Ortaçağ Avrupası'nda ise bu tekel Kiliseye geçecektir. Yazı veya kâtiplik o denli statü göstergesiydi ki kilise bu nedenle halkın yazı öğrenmesini asla istemezdi. İncil'i scriptroom adı verilen özel yazı odalarında kendileri çoğaltırdı. Bu onlar için önemli ayrıcalıktı. Matbaa çağıyla beraber kilisenin yazı üzerindeki tekeli kırılmaya başlar. Mesele halkın okuma-yazma öğrenme meselesi değil egemenlik meselesidir. Bu nedenle Katolik kilisesi Martin Luther'e karşı çıkmıştır. Aynı nedenle matbaa çağında Avrupa'da din savaşları çıkmıştır.