Fransa ile İngiltere Kuzey Amerika toprakları için kapışır. Savaşı kaybeder. Bunun üzerine Fransa, İngilizlere karşı Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nı başlatmış olan Amerikan kolonilerini destekler (1775-1783). Aslında Fransa bu işten rejim açısından zarar görür. Amerikan kolonileri İngiliz krallığına karşı ağır vergilerden dolayı isyan etmiştir. Aynı neden Fransa’da da mevcuttur. Diğer etkenlerle birlikte Fransa’da 1789 yılında ihtilal olur. Fransız kralı devrilir. Yerine cumhuriyet ilan edilir. Monarşilerin sonu gelmektedir.
Mevcut yönetim Fransa’nın ekonomik sorunlarını çözmek için dikkatini Akdeniz’e yöneltir. Bu anlamda Fransız komutan Napolyon 1793 yılında Osmanlı denetiminde olan ancak İngilizlerin Hint Denizi sömürge yolunun kontrolü için önemsediği Mısır’ı işgal eder. Atlantik ötesi sömürgelerini ABD’nin bağımsız olmasıyla kaybetmeye başlayan İngiltere de dikkatini Akdeniz’e ve Hint Okyanusu’na yöneltmiştir. Fransa, İngiltere ve Rusya Akdeniz için birbirleriyle kıyasıya rekabete tutuşur. Osmanlı’nın bu rekabette durumunu değerlendirmek gerekmektedir. Aslında İngiltere’nin asıl amacı azılı rakibi Fransa’yı ve Rusya’yı etkisiz hale getirmektir. Bu nedenle daha zayıf, kontrol edilebilir Osmanlı Devleti’ni desteklemeye karar verir. İngiltere’nin Osmanlı’ya karşı bu denli hamiyetperver yaklaşımının ardındaki niyeti okuyamayan bir Osmanlı yönetiminden burada söz etmek gerekir. Osmanlı içerisinde hatırı sayılır bir İngiliz hayranlığı da oluşur. 1839 yılında Tanzimat Fermanı’nın banilerinden Mustafa Reşit Paşa bunlardan sadece bir tanesidir.
Akdeniz’de Fransa’yı etkisiz hale getiren İngiltere, Rusya ile kapışır. Kavalalı Mehmet Paşa sorununda Osmanlı’yı önce Rusya’nın kucağına iter. Aslında buradaki amaç tamamen Osmanlı’yı kendisine muhtaç bırakmaktır. Osmanlı ne kadar zor durumda kalırsa İngiltere Osmanlı’nın gözünde o kadar havari haline gelecektir. O meşhur eşeğini kaybettirme, sonra buldurma hikâyesi… İngiltere Osmanlı’ya yardım eder. Ancak karşılığında 1838 yılında Balta Limanı Antlaşması’yla inanılmaz tavizler koparır. Elbette o dönemde bunlar taviz olarak nitelendirilmez. Dost ve müttefik ülkeye tanınan ayrıcalıklardır. Bu antlaşma ile Osmanlı hammadde ihracındaki kotayı kaldırır. İngiltere istediği miktarda hammaddeyi götürebilecektir. İngiltere’ye karşı gümrük vergileri kaldırılır. İngiliz tüccarlar Osmanlı’nın içlerinde de ticari faaliyet yürütebileceklerdir. Osmanlı topraklarında ülke içindeki mal transferi için ödenen vergiden İngilizler muaftır. Diğer bir ifade ile Osmanlı tebaası bir kişi İzmir limanından Aydın’a mal getirmek için İngiliz’le aynı fiyata aldığı mala transfer (iç gümrük) vergisi öder. İngiliz tüccar ödemez. Osmanlı tebaası, İngiliz tüccarla böylece haksız rekabete tutuşur. Elbette İngilizler bundan kazançlı çıkar. Sonra “Anadolu insanı (Türk) ticaretten anlamaz” sözü darbı mesel haline gelir. Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında İngiltere, Rusya’ya karşı Osmanlı’yı korur. İngiltere kendisine verilen ayrıcalıkları çoktan hak etmiştir. Aynı yıllarda İngiltere, Osmanlı’da ilk demiryolu hattını (İzmir-Aydın) inşa eder. Osmanlı topraklarında telgraf hatlarının yaygınlaşmasına destek olur. Bütün bunlar, İngiltere’nin Osmanlı’ya karşı müthiş desteği olarak algılanır.
Osmanlı, monarşi ile yönetilmekteydi. Rejimini Fransız cumhuriyetine benzetemezdi. Bu Osmanlı Hanedanlığının ortadan kalkması demekti. Ancak değişim de şarttı. Hem İngiltere de dosttu. Osmanlı rejimini 1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi ile şeklen İngiltere’ye benzetti. Saltanat makamının yanına halkın temsilcilerinden oluşmuş bir meclis açtı. Osmanlı rejimi artık şeklen İngiliz meşruiyetine benzemekteydi. Bu sıralarda İngiltere, 40 yıl İstanbul’da görev yapacak olan Edwin Pears adlı kişiyi büyükelçi olarak atar. Bu kişi Osmanlı toprakları ve halkı hakkında geniş araştırmalar yapar. Pears, 1909 yılında yaptığı hizmetlerden dolayı İngiliz kraliyeti tarafından şövalye ünvanlıyla (sir) ödüllendirildi. Osmanlıda sadrazam olmak isteyen pek çok kişi bu elçi ile mutlaka görüşürdü. Bunlardan en bilineni Kamil Paşa’ydı.
Rusya ile Osmanlı arasında çıkan 93 Harbi (1877-1878) ile Osmanlı’da kimilerinin İngiltere’ye karşı olumlu algıları sarsılır. Bu sefer İngiltere’nin eşeği kaybettirip sonra buldurma tekniği pek tutmaz. Ruslar, İstanbul Yeşilköy’e (Atatürk Havalimanı civarı) kadar ulaşır. Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması imzalanır. Osmanlı, Balkanlardan neredeyse tamamen çıkartılır. Ruslar, bu zafer anısına Yeşilköy’de büyük bir anıt yaptırır. İngilizler devreye girer. İngiltere, Osmanlı’yı koruma bahanesiyle Kıbrıs’ı işgal eder. Bu durum İngiltere’ye karşı şüpheleri artırır. Bu nedenle Almanya ekolü Osmanlı’da başlar. Bir yandan da devrimci Fransız düşünceleri tekrar devreye girer. Elbette İngiltere etkisi öyle kolayca kaybolmaz. İstanbul’da İngiliz hayranları ile Alman hayranları arasında çatışma başlar. Osmanlı sadrazamları, hangi gurup daha baskınsa o minvalde iktidara gelir. Bu arada sadrazam belirlenmesinde siyasi şantajlar, suikastlar, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar etkilidir. İttihatçıların iktidara gelmesiyle 40 yıllık İngiliz Elçisi Sir Edwin’in İstanbul’dan tamamen ayrılması oldukça önemlidir. Artık devlet tamamen Alman taraftarlarının eline geçer. I. Dünya Savaşı’nda Almanya, gerilemeye başlayınca Osmanlı’daki gizli İngiliz taraftarları tekrar devreye girer. Onların gizli gizli Osmanlı Sarayından bağımsız bir şekilde İngiltere ile ateşkes görüşmeleri yaptığı İngiliz arşivlerinden çıkan belgelerle anlaşılır.
İngiliz algısının sarsıldığı dönem olan 93 Harbinden sonra Atatürk’ün de içinde yer aldığı devrimci kuşağın aynı yıllarda yetişmiş olması ilginçtir. Bu devrimci kuşak daha sonra Saltanatı son verecek, yeni devletin yönetimini daha çok şeklen Fransa’ya benzetecektir.