Çocukluğunuzda sıkıldığınız zaman, ödevlerinizi yapamadığınızda, ya da sınav stresi içinde olduğunuz vakit, ne yapardınız? Birçok öğrencinin kurşun kalemlerinin baş kısımlarını neden ısırdıklarını hiç düşündünüz mü?
“Sıkıntılarını ve çaresizliklerini dolaylı yoldan göstermeleridir” diye düşünüyorum. Ne dersiniz?
Bir eğitimci olarak, dikkat ettim, gençlerde olduğu gibi, yetişkinlerde de, böyle durumlarda elindeki kalemi ders dinlerken veya sohbet ederken, tek elle düşürmeden çevirmelerini, saçlarıyla oynamalarını, kalemi ağzına sokup üst ucunu ısırmalarını, ya da ellerinde sinirli tespih şakırdatmalarını, ya da tek ayağını aşağı-yukarı titretmelerini, onların alışkanlıkları olarak değil, iç dünyalarının farkında olmadan dışa vurumu olduğunu düşünüyorum.
Özellikle öğrenciler – sıkıntılı durumlarında – ellerinde olmadan, farklı davranışlar göstermektedir. Sorunlarına çözüm bulamadıklarında veya çevresinden destek göremediklerinde, arkadaşlarına ve yakınlarına karşı - sorunlarının kaynağı sanki onlarmış gibi - kırıcı olabilmekte ve bunun sonucu yalnız kalmaktadırlar.
Yalnız kalan ve çevresiyle uyum sağlayamayan gençlerde “kaderlerine terkedilmişlik duygusu” yerleşmektedir. Önerimiz: Sorunlarını bir bütün olarak değil, onu parçalara bölerek, teker teker ele alması ve üstesinden gelmeye çalışması en doğru yoldur. Ana – baba ve yetişkinlere düşen görev de, gençlerin sorunlarına “bir arkadaş gibi” yaklaşmalarıdır. Açıklamasalar bile onları sorunlarıyla baş başa, tamamen yalnız bırakmaları doğru olmaz.
Öğrencilere Lise yıllarında verilen maddi ve manevi destek, Üniversite yıllarında da – seviyeli ve kontrollü olarak – verilmelidir. Gençlerin “kendi kendilerine yeterlilik” leri konusunda “18 yaşını doldurunca” her şeyi tam ve doğru olarak bildiklerini söylemeleri, onların bundan sonra her zaman doğru karar vereceklerinin göstergesi olmayabilir. Ne demişler?
“Gençler bilseydi, yaşlılar yapabilseydi”
Okullarımızda görev yapan “psikolojik danışman“ ya da “rehber öğretmen”ler bu tür sorunlu öğrencilerle sürekli karşılaşmaktadır. Kanımca, sadece anket ve test uygulayarak onlara yardımcı olmak yetmez. Öncelikle öğrencinin “ev ve aile yaşamını”nın yerinde görülmesi, anne - babası veya yakınlarıyla birlikte, sorunlarının tespiti ve çözümlenmesi yoluna gidilmelidir.
52 yıllık aktif bir eğitimci olarak deneyimlerime göre, öğrencilerin sadece fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra, onların – özellikle Lise yıllarında - daha çok rehberlik, anlayış ve hoşgörüye gereksinimleri olduğu unutulmamalıdır.
Bir kişi bir işe başlamadan evvel – doğal olarak – önce nerede kalacağını, sonra nerede yiyip içeceğini ve en sonunda da “işini” düşünür. Bu sıralama hepimiz için geçerlidir. Öğrenciler için de öyle. Bu nedenle, yükseköğrenime gönderdiğimiz çocuklarımız da, şüphesiz bu sıralamaya göre yaşamak isteyecektir.
Yükseköğrenimde de olsa, artık kendi ayaklarının üstünde durmasını öğrensin dediğiniz anda, çeşitli sorunlarının olacağını da bilmelisiniz. Ana–baba, amca, dayı olarak her zaman yanında olduğunuzu hissettirmelisiniz. Kurşun kalemlerinin başlarını ısırmadan önce, sizlere danışması gerektiğini bilmeliler.
Bizler gençliğin ne olduğunu biliyoruz ama onlar yaşlılığın(deneyimin) ne olduğunu bilmiyorlar. Bu konuları çocuklarımıza zamanında ana-baba, amca, dayı olarak bizlerin vermesi gerek, yoksa 18 yaşını doldurmuş, kurşun kalemlerini ısıran çocukları bulursunuz karşınızda…
Sağlıkla kalın Saygılarımla