1 Nisan’da İsrail, İran'ın Şam'daki konsolosluk binasına hava saldırısı düzenlemiş ve bu saldırı da 2'si general rütbesinde toplam 7 İranlı öldürülmüştü. Yaşanan bu gelişmeler kısa bir özetle dün gece İran tarafından İsrail’e karşı başlatılan saldırının başlangıç noktasıydı.
İran, İsrail’e bir karşılık verecek miydi, zarar gören imajını nasıl düzeltecekti vb. sorular yaklaşık 2 haftadır uluslararası kamuoyunu meşgul eden bir konuydu.
Yaşanan tüm bu gelişmeleri takip eden biri olarak dün gece başlayan bu saldırının İran tarafından adeta davulla zurnayla duyurulmadığı kalmıştı.
Şam’daki konsolosluk binasına yapılan saldırı İran için ülke bütünlüğüne yapılan bir saldırı ve onur meselesi haline gelmişti. Uluslararası hukuka göre de konsolosluğuna yapılan saldırıdan dolayı meşru müdafaa hakkı vardı. İran içerde yaşadığı kamuoyu baskısını kırmak ve devlet itibarını kurtarmak adına İsrail’e bu hava saldırılarını başlatmak zorundaydı ama bunu yaparken de ne şiş yansın ne kebap derdindeydi.
İran ve İsrail arasında kuş uçumu yaklaşık 1500 – 1800 kmlik bir mesafe söz konusu. İran’ın çoğunluğu kamikaze İHA’larla başlattığı bu hava saldırıların da başarıya ulaşacağını düşünmek gerçeklikten uzak bir bakış açısı olur. Bu saldırıda fırlatılan İHA’ların birçoğunun İsrail’e yaklaşmadan imha edileceğini hesaplamamak herhalde ahmaklık olur. Çünkü bu İHA’ların İsrail’e ulaşıncaya kadar Irak, Suriye ve Ürdün hava sahasından başarıyla geçmesi gerek.
Tüm bu hava sahalarında özellikle Irak ve Suriye’de kontrolü elinde bulunduran ABD, İran tarafından atılan kamikaze İHA’ların birçoğunu Demir Kubbe’ye İsrail’e yaklaşmadan imha etmiştir. İsrail’e ulaşan yüzde 5-6 lık kesimde ya Necef çölüne düşmüştür yada İsrail hava savunma sistemi tarafından imha edilmiştir. Kısacası İsrail’in Demir Kubbesi adeta İran’ın sınır kapısından sonra başlamıştır. Gerçekleşen bu saldırıda elbette can kaybı yaşanmasını istemeyiz ama meydana gelen saldırıda sadece 1 yaralanma ve bir askeri tesiste küçük çaplı hasarın oluşması bunun İran tarafından tamamen tabiri caizse kuyruğu dik tutma operasyonu olduğunu göstermektedir.
Misilleme operasyonu kime yaradı? Kazan – Kazan (win – win) stratejisi
İran’ın Hürmüz Boğazında Devrim Muhafızları Ordusu'nun İsrail'le bağlantılı olduğunu öne sürerek Portekiz bandıralı yük gemisine el koyması ve 72 saat önceden haber vererek başlattığı bu hava saldırısıyla İran kendi içindeki kamuoyu baskını kırmış, meşru müdafaa hakkını kullanmış ve Irak’ta Şiilere, Yemen’deki Husilere, Lübnan’daki Hizbullah’a ve Suriye’deki Esad rejimine ben buradayım arkanızdayım, gerekirse daha sert cevap verebilirim mesajını vermiştir. Ayrıca Şahid-136 kamikaze İHA’larının ulaşabileceği mesafeyi test etmiştir. Hürmüz boğazındaki yaptığı operasyonla da emtia ve küresel piyasayalara da önemli bir mesaj vermiştir.
İsrail’e gelecek olursak; Demir Kubbe’yi bir kez daha test etme imkanı bulmuştur. Başbakan Netanyahu’ya Gazze saldırıları nedeniyle olan halk tepkisi dinmiştir. Bir kez daha halkı konsolide etmeyi kısa sürede olsa başarmıştır. Filistin’de Gazze’de yaptığı soykırım, katliam nedeniyle oluşan tepkilerin olduğu bir ortamda İran’ın yaptığı bu saldırı uluslararası kamuoyunun odak noktasını değiştirmiştir ve gözlerin Gazze’nin üzerinden ayrılmasına neden olmuştur.
Netanyahu, İran tarafından yapılan saldırıyla bu topraklarda dostları olmadığını tek başlarına olduklarını, Demir Kubbe gibi askeri sistemlere boşuna yatırım yapmadıklarını, mağdur olmamak için bu adımları attıkları söylemlerini daha kolay ifade eder hale gelmiştir ve uluslararası topluma da mağdur tarafın kendileri olduğu imajını çizmiştir.
Tabi bu süreçte ABD’nin etkisini de unutmamak lazım. ABD içinde bulunduğu seçim sürecinde özellikle Biden yönetiminin İsrail’i karşısına alarak İsrail lobisinin tepkisinden kaçınması aynı zamanda da böyle bir dönemde İran ile bir çatışmaya girmeden bu krizi en makul bir biçimde atlatmak istemesi önemli bir faktördür.
****
Şam’daki konsolosluk saldırısından sonra geçen yaklaşık iki haftalık süreçte arka planda neler konuşuldu, neler planlandı bilinmez ama dünkü yapılan hava saldırısıyla iki ülkede kendi kamuoyunu konsolide etmeyi başarmış ve kendilerince bazı kazanımlar elde etmiştir. Ama burada unutulmaması gereken nokta, savaşların değişen doğası ve öngörülemezliğidir. Arka planda yapılan tüm planlar, hesaplamalar, teoriler, günlük çıkarlar alt üst olabilir ve bu gelişmeler büyük bir felakete yol açabilir.