Fuat Şahin ile ilk tanışıklığımız Aydın Lisesi öğrenciliğimiz yıllarına dayanır. Babası Eyüp şahin Aydın’ın meşhur eşraflarındandır. Milli mücadele yıllarında Kuva-yi Milliye hareketine katıldığından ‘İstiklal Madalyası’ vardır.
Adnan Menderes’in yakın arkadaşıdır. Hatta Demokrat Partisi’nin kuruluş aşamasında birlikte çalışmaları olmuştur. Bugün hala ayakta olan şatoya benzeyen, Macar ustaların yaptığı kuleli tarihi evde zaman zaman toplantılar yapılmıştır. Menderes bazen atıyla Çakırbeyli Çiftliğinden çıkıp Aydın Ovasını aşarak tarla yollarından Eyüp Şahin’in evine gelirmiş. Eyüp Şahin bir trafik kazasında ölünce iki büyük oğlu Şahin ve Ertan tarafından fabrika Eyüp Şahin Halefleri Un Fabrikası olarak tescil edilmiş. Eyüp Şahin İzmir’deki un fabrikası yönetimini alınca Aydın’daki fabrikanın yöneticisi, Genel Müdürü Ertan Şahin olmuştur. Aydın Lisesi’nin ortaokulunda ve lise yıllarında gençliğimizin birçok günlerini Kalfaköyü’ndeki ve Tabakhane Çayı’nın bitişiğindeki bu fabrikanın bahçesinde ve çevresinde geçirmiştik. Liseyi bitirince ben İstanbul Üniversitesi’ne, Fuat Şahin’de Amerika’da profesör olan ağabeyi Kenan Şahin’in yanına gitti. Onun Amerika’daki hayatı sanırım yedi, sekiz yıl sürdü. Sonra aile hasreti onu Ankara’ya çekti. Baki Kurtuluş’un Yayınevinde mütercim olarak çalışmaya başladı. İngilizcesi ve Fransızcası iyi olduğundan birçok eserin çevirisinde görev aldı. Fabrikanın yönetiminde bulunan Ertan Şahin genç yaşta ölünce Fuat Şahin Ankara’daki görevini bırakıp Aydın’a fabrikanın başına geldi. İşte o zaman yıllar sonra yine her gün görüşmeye başladık. Onun Aydın için birkaç projesi vardı. Fabrikayı yenileyecek, yeni teknolojiyi uygulayacaktı. Yem fabrikası kuracaktı fakat Milas’taki yem fabrikası satışa çıkınca onu aldı. Aydın Ovasındaki yüzlerce dönüm arazide ekilen pamuk toplandıktan sonra çalıları boşuna çürümeye bırakılıyordu. İşte o çalıları suntaya çevirmek ahşap yapı olarak değerlendirmek, mobilya sanayisine katkı yapmak istiyordu.
Menderes nehri köprüsüne yakın bir tarlayı almış orada modern un fabrikası yapmak için hazırlığa geçmişti. Aydın Orman-Fidan Müdürlüğünden bedava temin ettiğimiz okaliptüs fidanlarını işçilerle birlikte ikimiz çalışarak, ağaç dikerek işe başladık.
Bir diğer düşündüğü Aydın’da Hava uçuş eğitim çalışmalarının THK ile başlatılması idi. Dernek kurmamız istendi. Aydın Efeler Sportif Havacılık Kulübü Derneğini kurdu ki bu derneğin kurucusu olarak Fuat Şahin, Aydın Kuyumcu, Fikret Cumalıoğlu, Halil Posacı, ben birkaç arkadaşımız görev almıştı. Fuat Şahin’in girişimleriyle Aydın THK şubesine 2. Cihan Savaşı’ndan kalma bir iki kanatlı pır pır denilen uçak verildi. Fuat Şahin’de kendisi için bir uçak siparişi verdi ve ücretini ödedi. Bu iki uçakla Aydın Ovası üzerinde Köşk –Dalama-Yenipazar, İncirliova, Germencik ve Söke Ovaları üzerinde yaptığımız uçuşları hiç unutamam. Hatta Aydın Valisi Recep Yazıcıoğlu bir gün havaalanına gelerek Fuat Bey, yeter artık, Beyhan dostum insin birazda beraber uçalım dediği yılları da unutamam.
Bir gün Fuat bana dersten çıkınca eve haber ver ve hemen bana gel, bu akşam İzmir’e gitmemiz lazım, Fransa’dan gelen misafirlerimizle Efes Otelde akşam yemeğinde buluşacağız dedi. Belki gece kalabiliriz . Ertesi gün dersin yoktur inşallah dedi. Dersim olduğu için kalamayacağımızı söyledim ve yola çıktık. Hiç tanımadığım, ilk defa gördüğüm bir adam bizi otelin lobisinde karşıladı. Yemek masasında ikisi İngilizce, bazen Fransızca konuşmaya başlayınca ben izin alarak otelin içinde ve bahçesinde geziye çıktım. Beni merak etmişler ve armaya çıkmışlar. Bu arada yabancı adam benimle Türkçe konuşmaya başlayınca şaşırmıştım. Türkçesi de çok güzeldi. Edebiyat öğretmeni ve lise müdürü imişsin. Üstelik İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu imişsin, bende Edebiyat Fakültesi öğrencisiydim ama ikinci sınıftan terk ettim, yurt dışına çıktım, deyince daha da şaşırdım. Edebiyat derslerinde Nazım Hikmet’i okutup okutmadığımızı, şiirlerini okumak yasak mı değil mi? gibi sorular. Meğer bu adam Fuat Şahin’in dayısı imiş. Aydın’a ablasını görmeye gelip gelemeyeceğini sordum. Mümkün değil bu gece Fransa’ya dönüyorum dedi. Pertev Ali Nail Boratav’ı sordu. Kitaplarını Halk Edebiyatı, Halk masallarını katlandığımızı anlatınca şaşırdı. Yasak değil mi dedi. Onun kardeşi Aydın Devlet Hastanesinde uzman doktor olarak uzun yıllar çalıştığını, hatta kızı Zerrin Boratav’ın benim öğrencim olduğunu sonra fakülteyi bitirip edebiyat öğretmeni olduğunu şuan Kuşadası’nda oturduğunu, telefonla ararsak hemen gelebileceğini söyledim ama onu da kabul etmedi. Paris’e gidersem kendisini aramamı, bana o yıllarla ilgili birçok bilgiler verebileceğini ve Nazım Hikmetle
Bursa cezaevinde uzun yıllar aynı kovuşta birlikte kaldıklarını anlattı. O zaman bende ona Nazım Hikmet’in şiirlerinden birkaç parça okuyabileceğimi söyleyince, dinliyorum hocam dedi.
Bende; yurdumu terk edip Paris’e yerleşen, Nazım’ın Bursa Hapishanesi’nde koğuş arkadaşı olan Bercavi’ye aşağıdaki şiiri okudum. Eksiklerim yanlışlarım olursa düzeltebilirsiniz dedim ve ezberimde kalan aşağıdaki bölümleri okudum.
Bir vapur geçer Varna önünden,
Uy Karadenizin gümüş telleri.
Bir vapur geçer Boğaz’a doğru
Nazım usulcacık okşar vapuru
Yanar elleri,,,
Karşı yaka memleket
Sesleniyorum Varna’dan
İşitiyor musun?
Memet! Memet!
Nazım
Ben yanmasam,
Sen yanmasan
Biz yanmasak,
Nasıl çıkar?
Karanlıklar?
Aydınlığa!..
Nazım
(DEVAM EDECEK