DOĞANIN GİZEMİ

Abone Ol

“Kalbinde

yeşil bir ağaca

yer verirsen,

ötüşen kuşlar

konar dallarına.”

Çin Atasözü


Binlerce yıldır doğayla bütünleşmiş bir yaşam sürdüren insanoğlu, günümüzde beton yığınına dönen kentlerde, metropollerde, doğadan kopuk, teknolojik harikalarla haşır neşir, kendini soyutlamadığı bir karmaşanın pençesinde kıvranmaktadır.

Kent hayatı, insanların sağlığını son derece olumsuz etkiliyor. Örneğin evlerimize yakın baz istasyonları, elektrik trafoları, sokaklardaki gürültü, insan kalabalığı, trafik keşmekeşi, hava kirliliği… Yetmezmiş gibi evlerimizin içindeki televizyon, modem, cep telefonları, elektrikli aletler…

Sağlıklı olabilmek, daha doğrusu sağlıklı kalabilmek için stresten uzak duralım, olabildiğince yediklerimize dikkat edip organik beslenelim diyoruz; yoga, reiki, meditasyon yapıyoruz, spor salonlarına üye oluyoruz. Tüm bunlara karşın yine de bedenlerimizi olumsuz etkileyecek çevresel saldırılardan uzak kalamıyoruz.

SHİNRİN – YOKU

ORMAN BANYOSU

Japonya teknolojik olarak dünyanın en gelişmiş ülkesidir fakat geleneksellik, Japonların hayatında büyük bir yere sahiptir. Dini inançları Şintoizmdir. Şintoizm ise özünde, en saf biçimde doğaya saygılı olmaktır. Japonya Orman Bakanlığı, Şinto şifa pratiklerinden esinlenerek ve sağlığa iyi geldiği görüşünden yola çıkarak 1982 yılında ulusal bir koruyucu tıp uygulaması programı başlattı. Bu programa da “Shinrin Yoku” yani “Orman Banyosu” adı verildi.

Orman banyosu programı Japonya’da öylesine ciddiye alınmış ki, kısa zamanda ülke çapında elliden fazla orman ve orman yolu, orman terapisi “üssü” ilan edilmiş.

Bazı şirketler, çalışanlarının sağlığı ve iş verimliliğinin artması için orman terapisinden yararlanmaya başlamışlar.

Shinrin – yoku’nun iletisi çok anlamlı: “Doğaya verdiğimiz her şey, zamanımız, enerjimiz, özverimiz, bize sağlık, dinginlik ve ilham olarak geri döner.

Orman banyosunun aşırı ilgi görmesinin birkaç nedeni var. Bunlardan birincisi, fotosentez yoluyla ağaçların sağladığı bol oksijen. Bir başka neden, ağaçların kendilerini böceklerden ve bakterilerden korumak için salgıladıkları “Fitonsit” denilen antibakteriyel uçucu organik bileşiklerdir. Fiton, bitki demektir, sit ise öldürücü, şifa verici anlamındadır. Fitonsit, bitkilerin zararlıları yok etme özelliğine verilen ad; yani bitki ilacı. Fitoterapi de “bitkilerle tedavi” demektir.

Çam ve sedir ormanlarında hava temizdir. Çünkü fitonsitler o denli çoktur ki, zararlı bakteriler yaşayamazlar. İşte ‘orman banyosu’ yapan kişi nefes alıp verdiğinde, havada yaygın olarak bulunan fitonsitleri de ciğerlerine doldurmuş olur. Bu madde yalnızca ciğerlerde de kalmaz, hızla kana karışır ve bedenin her yerine ulaşır.

Peki, ağaçların koruma amaçlı salgıladığı ‘fitonsitler’ insan sağlığına zarar vermez mi? Hayır!.. Fitonsitler, insan bedenine yarar sağlayan ilaçlardır. Bedenimizde bulunan birçok bakteri, mantar ya da virüsü, haberimiz olmadan etkisiz hale getirir. Örneğin sarımsak, “alisin” olarak bilinen çok güçlü bir fitonsit içerir ve kanı temizleyen antibakteriyel özelliğe sahiptir. Soğan soyarken ya da keserken gözlerimizin yanması, yaşarmasının nedeni yine fitonsitlerdir.

Mutfaklarda bolca kullanılan baharatlar da yüksek oranda fitonsit içerir ve güçlü antibakteriyel etkileri vardır. Ayrıca turpgiller, sarısabır, diğer adıyla aloevera, kırmızı biber, ısırgan otu da fitonsit zenginidirler.