CEVİZOĞLU'NA DÜŞEN GÖREV

Abone Ol

Gazeteci – Yazar Hulki Cevizoğlu, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin ardından Başbakan Bülent Ecevit’in afet bölgesine gidemediğini, deprem bölgesinden bir hafta haber alınamadığını söyleyince Demokratik Sol Parti’nin (DSP) Genel Başkanı Önder Aksakal, bu iddialara fotoğraflarla yanıt verdi. Aksakal’ın sosyal medya hesabından paylaştığı fotoğraflarda Ecevit’in Gölcük Donanma Komutanlığı’nda incelemelerde bulunduğu, yetkililerden bilgi aldığı ve seyyar hastanede depremzedelere geçmiş olsun dileklerini ilettiği görülüyor.

Hulki Cevizoğlu, yıllarını medyaya vermiş, akademik kariyeri de bulunan saygın bir gazeteci. “Ceviz Kabuğu” adlı tartışma programıyla yıllar yılı yüz binleri ekran karşısında buluşturan bir isim. Durum böyleyken, Ecevit’in deprem bölgesine gidemediğini iddia etmesi, gazeteci saygınlığına zarar vermiştir. Evet, 17 Ağustos depremi sonrası müdahaleler ve yapılması gerekenler anlamında birtakım eksiklik ve zafiyetlerin olduğunu söylemek başka bir şeydir. Başbakan’ın bölgeye gidemediğini, bir hafta haber alınamadığını söylemek başka bir şeydir.

***

Gazetecinin topluma karşı en temel sorumluluklarının başında doğru haber ve bilgi vermek gelir. Öyle ki, bir bilginin doğruluğunu mümkünse birkaç kaynaktan teyit etmeden haber haline getirip kamuoyuyla paylaşmak hiçbir zaman ilkeli gazetecilikle ve meslek etiğiyle bağdaşmaz.


Biliyoruz ki bazı kesimler, 17 Ağustos 1999 depremi üzerinden dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e, o dönemde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı görevinde bulunan Koray Aydın’a ve dönemin hükümetine karşı hakkaniyetle bağdaşmayan birtakım ifadelerle suçlamada bulunuyorlar.


Ama gerçek, o çevrelerin iddia ettiği gibi değil. DSP Genel Başkanı Önder Aksakal’ın paylaştığı fotoğraflar da gerçeğin öyle olmadığını, Ecevit’in depremin olduğu gün yani 17 Ağustos 1999’da bölgeye gittiğini somut bir şekilde ortaya koyuyor.

Bana göre, bu durum karşısında Hulki Bey kamuoyunun önüne çıkmalı ve bu konuda yanıldığını net bir şekilde ifade etmelidir. Bunu yapmadığı takdirde yanlış bir bilgiyi kamuoyuna aktaran kişi konumunda olacak ve kitleler nezdinde güvenilirlik sorunu yaşayacaktır.

***

İhtimal vermek istemem ama Ecevit’in o bölgeye gitmediği yönünde yanlış bir bilgiyi kamuoyuna bilerek ve isteyerek naklediyorsa o zaman durum daha da vahimdir. Ama dediğim gibi, yanlış bir bilginin bile isteye dillendirilmesine ve bunun üzerinden bir gerçeklik yaratılmaya çalışılmasına ihtimal vermek istemiyorum.

Son tahlilde, gazetecinin parolası topluma doğru bilgi vermek olmalıdır. Gerisi lafı güzaftır.