BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ

Abone Ol

Biz henüz başaramadık. Fakat…

1155 yılından başlayarak 1809 yılına kadar İsveç Krallığının, 1917 yılından Sonra Rusya'nın egemenliği altında yaşayan; bir zamanların Suomi (bataklıklar ülkesi) adı verilen Finlandiya, başardı bağımsızlıktan ve çağdaş değerlerden yoksun halkını dönüştürerek çağdaş bir ulus olmayı.

Grigoriy Petrov'un 1923 yılında yazdığı 1928 yılında dilimize çevrilen; Atatürk'ün okullarda okutulmasını istediği "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı eserini okuyunca anlıyor insan bunun nasıl başarıldığını. Toplumsal dönüşümün, yoksulluk ve olanaksızlıklar içinde bocalayan bir halkın yorulmak bilmeden çalışan aydın önderlerinin çabasıyla 100 yılda nasıl ekonomi, siyaset ve kültür alanlarında ideal bir toplum düzeyine ulaştıklarının öyküsü bu kitap.

Bizim bugün kendimize sormamız gereken soru da 1923 yılından bu yana geçen 99 yılda neden Finlandiya gibi bu dönüşümü gerçekleştirip kökleştirememiş olduğumuz.

Yeni toplumlar yeni şarkılar üretirler. 19.yüzyıl başlarında kurtuluş ve kalkınma uğraşı içinde olan Finlandiyalılar gibi... 20. yüzyıl başlarında da aynı savaşımı her alanda yapmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti halkı gibi... Her iki ulus da kuruluşlarını ve bunun devamında yeni şarkılar üretmeyi, sonsuz savaşımları utkuyla sonlandıran "Ulu Önder olarak unvanlandırdıkları kahramanlarının yol göstericiliğinde başarmışlardır.

Beyaz Zambaklar Ülkesinde' kitabının yazarı Grigoriy Petrov'a göre kahramanlar ve ulus şöyle yorumlanmaktadır: "Ülkelerin dağılması veya ulusların düzgün ve dengeli bir yaşam yaşaması yalnızca devlet için çalışan bakanlara, milletvekillerine, cumhurbaşkanlarına veya krallara, padişahlara bağlı değildir. Bunlar her vatandaşı ilgilendiren konulardır. Erkek ya da kadın, yaşlı ya da genç şehirli ya da köylü kas gücüyle veya beyin gücüyle çalışsın, herkes hep ülkesine, toplumuna hizmeti, yararlı olmayı düşünmeli, amaçlamalıdır.”

Yeniçağın Fin kahramanı SNELMAN, dönemin büyük bir bilim adamı, derin yaratan halk öğretmeni olmasındandır. Bizim Atatürk'ümüz gibi...

Snelman ve arkadaşları, halk öğretmenleri unvanıyla sürekli hizmet ederek bataklıklar ülkesini beyaz zambaklar ülkesine dönüştürmeyi başarmışlardır. 19. yy'da Snelman, Fin aydınlarının en önemli temsilcisiydi. Birkaç genç öğretmeni, din adamı, avukat ve memurla halk kitlelerinin aydınlanması için adeta bir seferberlik ilan edilmiştir. Bir avuç aydına seslenişi, Fin kalkınmasının özüdür:

“Aydın olmak, modaya uygun giysiler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size, iyi bir ücret almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kağıt ve domino oynamanız için okutup eğitim vermedi. Bu durumda siz aydın değil de, küflenmiş aydın oluyorsunuz. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini, halkın vicdanını uyandırmak zorundasınız.

Halkın fikrini uyandırmalısınız; köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır diye eğitim yapmak zorundasınız.

Halka hayatın değerini anlamayı ve onu korumayı öğretin. Daha rahat, daha sağlıklı, daha uygun bir yaşam tarzı nasıl kurulur, onu öğretin. Kendilerinin ve çocuklarının sağlığını nasıl koruyacağını öğretin. Erkeğin kadına ve kadının erkeğe nasıl davranacaklarını ve çocuklarının nasıl eğitileceğini öğretin.

Halkı doğruluğa, düzene, disipline alıştırın. Halkın vicdan duygusunu geliştirin. Kendilerinin ve başkalarının haklarına saygı duymayı öğretin.

Bütün bu işlerde halka iyi örnek olun.

Bütün Suomi (Finlandiya) büyük ailedir. Bütün vatana o gözle bakınız. Unutmayınız ki, yoksul bir oduncu, kantarcı ve hizmetli de dahil hepsi, Fin halkının tüm bireyleri sizin kardeşlerinizdir.

Sizin göreviniz onları eğitmektir. Onları büyük, kültürlü halkların ailesine sokmaktır. (20’nci yüzyılda Atatürk’ümüzün de gösterdiği hedef bu değil miydi: ülkemizi çağdaş ülkeler düzeyine yükseltmek…”

SNELMAN (Finlandiya’nın Atatürk’ü) devam ediyor: Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları, yoksulluğu sizin ayıbınızdır.”

Ülkedeki birçok genç öğretmen, din adamı, doktor böyle düşünüyor, konuşuyor ve yazıyorlardı. Snelman’ı onlardan ayıran ise kendine özgü tutkusu ve enerjisiydi.

1881’de Snelman yaşama veda ederken aynı yılda Selanik’te dünyaya gelen o sarı saçlı mavi gözlü çocuğun hayalini tam anlamıyla gerçekleştirmek bize düşüyor. bu da tüm insani değreleri içtenlikle benimsemiş yurttaşlar olmayı gerektiriyor. Öldükten sonra bireysel olarak olmasa da Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkan ve onu her ne pahasına olursa olsun yücelten yurttaşlar olarak anılarda yaşamak istiyorsak bunun başka yolu yok.

Nasıl anılmak istiyorsak öyle yaşayalım…

Işıklar içinde yat Mustafa Kemal ATATÜRK.