GÜNDEM

Aydın'ın can damarı için yaşamsal çağrı

Aydın’ın can damarı Büyük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin had safhaya ulaştığını vurgulayan Aydın Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu Başkanı Mehmet Kendirlioğlu, “Bu duruma içim acıyor. Başka Menderes yok” diyerek, kirlilik sorununa kalıcı çözüm üretilmesi çağrısında bulundu

Abone Ol

Afyonkarahisar’ın Dinar ilçesinden doğarak Aydın’ın Söke ilçesi sınırlarından Ege Denizi’ne dökülen Büyük Menderes Nehri, kirlilik kıskacı içinde can çekişiyor.

Aydın Ziraat Odaları Koordinasyon Kurulu ve Efeler Ziraat Odası Başkanı Mehmet Kendirlioğlu, “Menderes bizim için çok değerli bir nehir. Başka Menderes yok. Buranın bu şekilde kirletilmesine vicdanım dayanmıyor. Çocukluğu orada geçen bir insan olarak içim sızlıyor” sözleriyle ileri boyutlara ulaşan kirlilik sorununa kalıcı çözüm bulunması gerektiğini vurguladı.

“NÜFUSLA BİRLİKTE KİRLİLİK DE ARTTI”

Yeni Kıroba’ya konuşan Kendirlioğlu, “Yaşım itibarıyla yaklaşık 50 yıldır tarımın içindeyim. Sivil toplum örgütlerine 25 – 26 yaşlarında girdim. Takriben 40 yıldır Büyük Menderes’in kirliliğiyle ilgili toplantılara katıldım. Uşak, Denizli ve Aydın bu tür toplantıların sürekli yapıldığı illerdi. Bu toplantıların yapılması bile bir değerdir. Ancak şuna şahit oldum. Bu zaman zarfında bir önceki toplantıdan bir sonraki toplantıya kadar hemen hemen hiçbir şey yapılmadı. Net adımlar atılmadı. Durum böyle olunca her yıl, bir önceki yıla göre nüfusun artışıyla Büyük Menderes’teki kirlilik de arttı” dedi.

“JEOTERMALLER DE KİRLETİYOR”

Kirliliğin oluşmasında çeşitli unsurların etkili olduğunu anımsatan Kendirlioğlu, “İlk sırada endüstriyel ve evsel atıklar geliyor. Son yıllarda jeotermal santrallerin de devreye girmesiyle, deşarj edilmesi gereken sular öyle ya da böyle dereler vasıtasıyla Menderes’e ulaşıyor. Vatandaşımız o suyu sulamada kullanıyor. Jeotermal kaynaklı ağır metaller içeren bazı mineraller de tarlaya taşınmış oluyor. Bu da kirlilikte önemli bir etken. Ama esas kirleticiler endüstriyel ve evsel atıklar” sözlerine yer verdi.

“ESKİDEN SUYUNU İÇERDİK”

Çocukluğunun Çine Çayı ve Büyük Menderes Nehri kenarında geçtiğini anlatan Kendirlioğlu, şöyle devam etti: “Orada her türlü canlı yaşardı. Su kaplumbağaları, kurbağalar, balıklar, su yılanları… Artık maalesef şu anda Menderes’te canlı yok. Kışın yağan yağmurlarla nehrin debisi arttığında bu kirlilik azalmış gibi gözükse de yaz aylarında kuraklığın da etkisiyle birlikte kirlilik daha belirgin hale geliyor. Su ne kadar az olursa kirlilik o kadar çoğalıyor. Kirlilik öyle boyutlara ulaştı ki, özellikle sebze sulamasında Menderes suyu kullanılamıyor. Benim çocukluğumda Menderes’in suyunu bir kaba alır, tortusu aşağı çökünce o suyu içerdik. Nereden nereye geldiğimizi göstermek adına somut bir örnek. Şimdi bırakınız o suyu içmeyi, Menderes’in içine insanlar ayağını bile sokamıyor. Eğer sokarsa hastanelik olma ihtimali yüksek.”

“40 – 50 YIL ÖNCEKİ HALİNE DÖNDÜRÜLEBİLİR”

Kirlilik sorununa kalıcı çözüm üretilmesi gerektiğine işaret eden Kendirlioğlu, “Menderes bizim için çok değerli bir nehir. Başka Menderes yok. Buranın bu şekilde kirletilmesine vicdanım dayanmıyor. Çocukluğu orada geçen bir insan olarak içim sızlıyor. Geçmişte tertemiz akan nehir, kimyasallarla dolu denebilir. Bunun siyasetle falan ilgisi yok. Tamamen doğayla, çevreyle, insan sağlığıyla ilgili bir konu. Sadece Menderes Nehri değil, tüm nehirlerdeki kirliliği ben ülke sorunu olarak görüyorum. Su yatakları bizim can damarımız, çöp yatağı değil. Gelecek nesillere bu suyu düzgün olarak aktarmak vicdani borcumuz. Menderes’in kirlilikten arındırılması konusunda hem merkezi hükümete hem de nehrin geçtiği illerdeki yerel yönetimlere büyük görev düşüyor. Bu konuda bütün paydaşlar bir araya gelmeli. Herkes sorunun ne olduğunu biliyor. Ne yapılacak? Arıtma tesisleri güçlendirilecek, yenileri kurulacak. Çöp ve atık atılmasına izin verilmeyecek. Tabii çiftçiler olarak biz de özeleştiri yapmalıyız.

Tarım ilaçlarının bilinçsiz kullanılması da nehirleri kirletiyor. Büyük Menderes’e gözbebeğimiz gibi bakmamız lazım. Menderes Nehri’nin bir an önce 40 – 50 yıl önceki durumuna gelmesi gerekir. Akılcı politikalarla, doğru yöntemlerle bunu sağlamak mümkün. Kurumların işbirliğiyle, ortaklaşa tedbirlerle bu sorun çözülür. Yeter ki isteyelim” açıklamasında bulundu.