Türkler diğer ülkelerin vatandaşlarından çok daha fazla sosyal ve aile bağları güçlü olan bir millettir. Öyle ki tarihleri boyunca ister göçebe iken, isterse yerleşik düzene geçtiklerinden beri geniş aile kültürünü benimsemiştir. Hanenin büyüğü olan ana- baba, gelin-oğul- torunlar ve diğer yakın akrabalar birlikte ya çok büyük avlu içerisindeki evlerde ya da aynı sokak içindeki evlerde yaşamış yıllarca. Aile büyüklerinin hayat bilgileri ve yaşam tecrübeleri aktarılmış hep nesilden nesile. Bazı ailelerde 5 ile 10 hatta üzeri çocuklar büyütülmüş. Ana-baba her bir evladının üstüne titremiş adam etmiş, insan etmiş topluma kazandırmış. Kültürümüze mal olmuş bir çok masal ve hikayelere konu olmuş bu aile bağlarımız.
Gel zaman git zaman yavaş yavaş uzaklaşmaya başladık o güzelim geleneğimizden. Belki de hızla gelişen kentsel yaşamın getirdikleri, teknoloji, modern çağın mesleklerinin yorucu ve zaman alıcı olması, aşırı teknolojik araçların kullanılması gibi etkenler zamanla aile bağlarımızı koparmaya başladı.
İnsanların birbirilerine olan sevgi ve saygıyı kaybetmesi hızlı bir şekilde gerçekleşti maalesef. Öyle ki yakın akrabalar bile birbirlerine uzaklaşmaya başladı, komşuluk ve diğer sosyal ilişkilerin dejenere olmasından bahsetmeye gerek yok zaten yaşayarak görüyoruz.
***
Televizyonların haber bültenlerinde hemen her gün izliyoruz, içimiz adeta cız ediyor, üzülüyoruz, kızıyoruz, sövüyoruz. ''Annesi döven evlatlar, babasını öldüren evlatlar, yeğenine cinsel tacizde bulunan akraba, dedesini darp eden torunlar,ninesine işkence eden torun'' ve daha nice haberler. Kendimize sıkça soruyoruz ''Ne oldu bize de bu hale geldik'' diye. Aile büyüklerine saygıda kusur etmeyen, onları hoş tutmak için yarışan aile fertleri, torunlar,amcalar, dayılar, halalar, teyzeler,yengeler nerede? Üzülmekle kahrolmakla yetinmeye alıştık sanırım.
KİMSE YAŞATTIĞINI, YAŞAMADAN ÖLMÜYOR…
Geçtiğimiz yıllarda şahit olduğum bir olaydan kısaca bahsetmek istedim. Yakından tanıdığım bir aile vardı, ailenin annesi ve babası iki çocuğunu yokluk içinde okutmuş, meslek sahibi etmiş. Her iki evlatta öğretmen olmuş, yıllarca Anadolu'nun farklı illerinde görev yapmış. Emeklilik vakitleri gelince aileleriyle birlikte babaocağına dönmüş. Öyle ya anne baba için sevinme zamanı yıllarca hasret kaldıkları evlatları artık yakınlarında, istedikleri zaman görüşebilecekler…
Hayır öyle olmadı maalesef, elden ayaktan düşmüş anne-babanın düşlediği gibi olmadı hiçbir şey. Önce baba aylarca hasta yatağında yatalak olarak yaşamaya başladı. O iki evlat vardı ya bırakın ekmek su vermeye semtlerine bile uğramadı. Komşular ve sosyal vakıflar yardımlarına koştu. O baba hasta yatağında göz yaşları içinde evlat hasretiyle vefat edip gitti.
Anne, cefakar,sevgi dolu anne, gözünden bile sakındığı evlatları… Aynı baba gibi anne de umutluydu ilk evlatları yakınlarına taşındığında. Babanın hastalığı ve o dönemde yaşadıkları yalnızlık ve vefasızlık anneyi de uğradı. Anne eşinin vefatından sonra, yaşlılığın, üzüntünün, yalnızlığın, vefasızlığın soğuk yüzüyle baş başa kaldı. Üzüntüden felç olmuştu artık. Allah'tan acısı uzun sürmedi eşinden beş ay sonra vefat etti o da.
Gelelim hayırsız, vefasız evlatlara; birinin oğlu trafik kazasında, diğerinin de eşi kansere yakalanarak ölmüştü. Yani kısacası anne ve babanız başta olmak üzere aile büyüklerinizi üzecek, canlarını yakacak şeylerden uzak durun. Ah almayın hayır dua almak için gayret edin. Yoksa ilahi adalet yaşananlara ne sağır ne de kör, sizin es geçtikleriniz bir yerlerde kayıt altında…