Aristokrasi ya da soylu erki, iktidarın imtiyazlı ve genellikle soya bağlı bir toplum sınıfının elinde bulunduğu siyasi hükümet şeklidir. Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimidir. Sözcük "soylular sınıfı" anlamında da kullanılmaktadır.
Din adamı kabul edilebilecek kişilerin kullandığı resmî ve gayriresmî unvanlardan bazıları: İmam, hoca, vâiz (hatip), müftü, şeyh, derviş, molla, ayetullah, şeyhülislam, mutasavvıf, pir, dede, evliya, şaman, rahip, rahibe, haham, peder, aziz, azize, kardinal, patrik, papaz, papa, başpiskopos.
***
Evet bu sınıfları temsil edenler tarih boyunca sıradan kabul edilen halk arasında ayrımcılık görmenin nimetlerini yaşadı asırlar boyu. Aslında bugünde değişen hiçbir şey yok. Hala zengin-fakir ayrımı, dindar ve gayridindar ayrımları yapılmakta. Sosyal statüleri gereği zenginliklere sahip olan aristokratlar ve din adamları bulundukları ülkelerdeki halktan saygı görmekteler. Halk yoksullukla hatta açlıkla mücadele ederken ayrıcalıklı olan bu gruba mensup kişiler dünya nimetlerini kendilerine hak görüyor ve öyle de yaşıyor.
***
Az çok tarih okuyanlar iyi bilir, ortaçağ Avrupa’sında soylulara ve din adamlarına yapılan ayrımcılık halkın galeyana gelmesine ve hatta ayaklanmasına neden olmuştu. Ayaklanan halk sarayları basmış, din adamlarını bile öldürmüş. Sebebi de aşırı vergiler, ardı arkası kesilmeyen fetvalar. Zenginler ve din adamları vergiden muaf tutulurken, yoksul halk ağır vergiler altında ezilmiş. Fransız ihtilalını hatırlayalım halk kendilerine zorunlu olarak ödetilen vergiler yüzünden perişan hale düşmüştü. Ellerinde avuçlarında kalan paraları, atları, eşekleri, buğdayları, arpaları, unları, sebze ve meyveleri ve daha pek çok şeyi ağır vergileri ödeyebilmek için harcamışlar. En sonunda bıçak kemiğe dayanınca sarayı basmışlar ve kraliçe Marie Antoinette’i Paris Concorde Meydanı’nda giyotinle boynu kesilerek idam edilmişti. Çünkü kraliçe zenginlere ve din adamlarına ayrıcalıklı davranıyor, fakir halkı asla umursamıyordu. Vergi yükü ve din adamlarının baskılarına dayanamayan halk en sonunda intikamı isyan çıkartarak almıştı.
***
Günümüzde de durum farklı değil, zenginler ve din adamları her türlü ayrıcalığa sahip.
Dünyanın her yerinde maalesef parası olanlar tüm imkan ve olanaklardan doyasıya yararlanıyor. Din adamları ise uhrevi (ruhani) alemi kullanarak ayrıcalıklı olduklarını alenen ifade ediyor. İbadethanelerin tüm masrafları devlet kurumları tarafından karşılanıyor. Üstüne ibadete katılanlardan topladıkları bağışlar yoluyla hatırı sayılır servetlere de sahipler. Kendilerinin tanrı ile kulları arasında köprü vaziyeti kurduklarını ve onlar olmazsa ibadetlerin boşa yapılmış olacağını da ifade söylemlerinde bulunacak kadar da küstahlar. Zenginler ve din adamları halkı avam (cahil) tabaka olarak görüyor, sanki onların bu dünyada yaşamalarının bile hak olmadığı fikrindeler. Ancak o küçümsedikleri avam halk sayesinde karınları doyuyor ve varlıklarını sürdürebiliyorlar. Halk aç kalmış, evsiz barksızmış, işsiz güçsüzmüş onların umurunda bile değil. Dünyanın tüm yüklerini onların sırtına vurarak hem aşağılıyorlar hem de seyrederek keyif alıyorlar. Ama vergileri ödeyenler, en zor şartlarda yaşamak zorunda kalanlar, küçümsenenler yine avam halk… Geçmişte bir kraliçeyi tahttan indiren ve onu idam eden de fakir ve onurlu halktı. Kimse artık bu devirde böyle şeyler olmaz artık demesin, zira halk ile uğraşmanın neticeleri çok ağır olur. Herkes aklını başına devşirsin, o küçümsedikleri insanlardan korksunlar. İşte kıssadan hisse misali bir şeyler yazdım, kimse kimseden üstün değildir. Hele ki bu ölümlü dünyada…