20. yüzyıla girilirken Avrupa’da sanayi devriminin gücüyle sömürgecilik alevlenmiş, dünya hammadde ve pazar savaşlarının hedefi haline gelmişti.
Batı kapitalizmiyle özdeş alt ve üst yapı geliştirmeyen, sermaye birikimine imkân tanımayan, toprak savaşlarından yorgun düşen Osmanlı; bu pazarın iştah kabartan en büyük parçasıydı.
Yüzlerce yıllık devlet; ayrılıkçı akımlar, azgelişmişlik, istikrarsızlık, sosyal ve siyasal krizlerle çalkantılar içindeydi.
Ahilik uzantısı lonca ve gedik teşkilatları ile zanaatkâr ve tacir kuruluşları makineleşmiş endüstrinin gerisinde kalmıştı.
Verimli ve geniş arazilerde yeterli tarım üretimi yapılamıyordu. Hazinenin tarıma dayalı geliri, zirai ürünlerden alınan vergiler nispetinde azalmıştı.
Halkın dâhil olmadığı Anayasal hareketler geç başlatılmış, sürekliliği korunamamış, demokrasiye geçiş sağlanamamıştı.
Toprak kaybediyorduk. 1911’de Trablusgarp, 1912’de Balkan toprakları elden çıkmıştı.
Tehlike İstanbul sınırlarına kadar gelmiş, kuşatma altına alınmıştık.
Avrupa’nın efendiliğine soyunan Almanya’nın vadettiklerine inanıp 1914’te I. Dünya Savaşına katıldık.
Goeben ve Breslau isimli Alman gemilerine bayrak çekerek Rusya’nın Karadeniz kıyılarındaki limanlarını bombaladık.
Rusya cevap vermekte gecikmedi. Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’yu işgal etti, millet-i sadıkayı ayaklandırdı.
İster istemez bize ait olmayan bir savaşın içine itilmiştik.
İngiliz filosu 18 Mart 1915’te geldiği Çanakkale Boğazı önlerinden Türk tabyalarını top ateşi altına aldı.
25 Nisan’da Gelibolu yarımadasına asker çıkartarak insanlık tarihinin en kanlı cephe savaşını başlattı.
Mustafa Kemal Atatürk, Sofya’da askeri ateşeydi. Çanakkale cephesine tayinini istedi. Arıburnu Kuvvetler Komutanlığına atandı.
Osmanlının Çanakkale’deki komutanı Mareşal Otto Liman von Sanders’in itirazlarına rağmen düşmanı karşılama ve dağıtmada çok isabetli kararlar alıyordu.
Düşmanın karaya çıkmasına fırsat tanımıyordu. Muharebeleri karargâh çadırından değil, subay ve erlerin yanında göğüs göğüse savaşarak yönetiyordu.
Kişisel cesareti, askeri dehası ve kahramanlığı cepheye yansımıştı. Zaferler peş peşe geliyordu.
Arıburnu, Conkbayırı ve Kocaçimen’de düşmanı durdurmuş, 10 Ağustos’ta Conkbayırı’ndan, 21 Ağustos’ta Anafartalar’dan taarruz edip kıyıya sürmüştü.
Çanakkale’deki rütbesi albaydı (miralay) Fakat Anafartalar Grup Komutanıydı. Cephedeki 2 ci, 15 ci ve 16 cı kolorduları komuta ediyordu (1).
Harp Akademisinden üst devresi ve yaşıtı Harbiye nazırı Enver Paşa tarafından paşalığa (mirliva) terfi kararları sürekli bekletilmişti (2).
Atatürk için kahramanlığın ölçüsü rütbe ve mevki değildi. O, vatanı uğruna canını ortaya koyan Mehmetçiklerden biriydi.
Seyit Onbaşıydı. Mehmet Çavuştu. Yüzbaşı Faik, Asteğmen Muharremdi. 57. Alayın kumandanı Yarbay Hüseyin Avni’ydi.
“Ya özgür vatan, ya ölüm” seslenişiyle cepheye gelerek yüreğiyle savaşan, kanıyla destan yazan liseli öğrencilerimizin güven timsaliydi.
“Çanakkale geçilmez” diyerek şehitlik şerbetini içen Darülfünun öğrencisi kahraman yedek subaylarımızın eşsiz önderiydi.
Evet! Çanakkale geçilemedi. Son İngiliz askeri 9 Ocak 1916’da Gelibolu yarımadasını terk etti.
Zafer, Türk milletine çok pahalıya mal olmuş, 1895-1897 arasında doğan bir kuşağın aydınlarını kaybetmiştik.
Büyük önderimiz bu durumu; “Biz, Çanakkale’de bir Darülfünun gömdük” sözüyle anlatmıştı.
Aslında; Türk’ün varlığına kast eden büyük tehlike geçmemişti.
İngiliz filosu üç yıl sonra 13 Kasım 1918’de Çanakkale ve İstanbul’da karaya çıkmış, idareye el koymuş, ordunun terhisini ve silahların teslimini istemişti.
***
Kaynakça:
(i) İsmail Sabah, 18 Mart Üniversitesi, Çanakkale Muharebeleri Öncesi ve Süresince Öğretmen ve Öğrencilerin Silahaltına Alınması ile Eğitim Sisteminde Ortaya Çıkan Sorunlar, Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, y.2015, sy.13. (ii) Mithat Şükrü Bleda, İmparatorluğun Çöküşü, İstanbul, Destek Yayınları, 2010. (iii) Sinan Meydan, Çanakkale’deki Atatürk Etkisi, Sözcü Gazetesi, 18.03.2019. (iv) Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale'nin Komutanları, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015.
Dipnotlar:
(1) Atatürk, Çanakkale'de 5. Ordu Komutanı Mareşal Sanders'ten sonra en fazla kuvveti, en uzun süre komuta etmiştir.
(2) Atatürk, ilkokuldan sonra Osmanlı’ya bürokrat yetiştiren Selanik Mülkiye Rüştiyesinde okurken sene kaybını göze alarak gittiği Selanik Askeri Rüştiyesinden 1896’da, Manastır Askeri İdadisinden 1899’da, Harp Okulundan 1902’de, Harp Akademisinden 1905’de mezun olmuş, 1 Nisan 1916’da Mirlivalığa (tümgeneralliğe) terfi etmişti. Enver Paşa ise ilkokuldan sonra gittiği Manastır Askeri Rüştiyesini 1893’de, Soğukçeşme Askeri İdadisini 1896’da, Harp Okulunu 1899’da, Harp Akademisini 1902’de bitirmiş, 5 Ocak 1914’te Mirlivalığa yükseltilmiş, 5 Mart 1914’te Damad-ı Şehriyari olmuştu.